HALİM KARATEKİN
Hüseyin Seyfi
Kendi olanaklarım içinde arıyor, araştırıyorum. Söyleşilere konuşmalara katılıyorum. Çoğu kez kulağım tetikte geziyorum. Bazen de işim rast geliyor. Bakıyorsunuz aradığım konu ayağıma dolanıyor.
‘1946 yılının güz günü. Bulgur imece sırası bizde’ diyor Halim Karatekin.
Benim için yukarıdaki söz yetiyor. Yabancısı olmadığım ve kısmen yaşadığım bulgur imecesini kısaca anlatıp, Halim Karatekin’i 1946 yıllarından kalma aşk şiirlerini sunacağım.
Hasat mevsimi bittikten sonra, temel ihtiyaçların başında bulgur ve un hazırlamak gelirdi; un ve bulguru sağladığın zaman açlığı kapıdan kovmuş sayılırdınız. Un ve bulguru yeteri kadar sağlayabilmek öyle her babayiğidin harcı değildi. O günlerin koşullarında zor işti. Aşağı yukarı bir yılın tüm emeği un ve bulgurda birleşirdi. İnsanlar yarı aç, yarı tok yaşardı. Giyim kuşam, yeme içme şimdikinin onda-biri bile değildi.
Bulgur el ile dönderilen yuvarlak taş değirmenlerinde yapılırdı. Buna ‘bulgur çekme’ denirdi. Kışa girmeden hazırlıklar yapılır, ‘Bulgur imecesi düzenlenirdi.’ Köydeki her evden genç kızlar guruplara ayrılır, akşamları ödünçleşerek her akşam bir evde bulgur çekilir, imece düzenlenirdi. Bulgur imecesi en az bir ay süren bir törendi. İş, eğlence şekline dönüştürülerek, yapılıyordu. Ne aşklar yaşanır, ne türküler söylenirdi. Büyük bir hoşgörü ve anlayış içinde aşklar türkülerle dile getirilirdi. İş, gece yarılarına bazen de sabaha kadar sürer, yemekler, çerezler yenirdi. Bu yüzden o zaman dört gözle beklenirdi. Bu Anadolu’ydu. Anadolu’nun sesi idi. Bu güzelim toprak ne seslere tanık olmadı ki...
Halim Karatekin, seksenini geçmiş. Küçük bir bakkalı var. Boş durmamak için çalışıyor. Karısı İfagat da yetmiş yaşlarında. Birbirlerine yardım ederek geçinip gidiyorlar. Laf lafı açtı. Bulgur imecesinden söz açıldı.
‘İmecede kızlar oğlanları, siniye koyarlardı. Sini demek, oğlana yakıştırılmış türkü olup arkasından da sevdiği kızın adı gelirdi. 1946 yılının güz günüydü. Bulgur imecesi sırası bizdeydi. İçim içime sığmıyordu. Çünkü beni de siniye koyacaklardı. Çok heyecanlıydım. Benim de bir sevdiğim vardı. Adı Behiye idi. Behiye, anlı şanlı, çok güzel bir kızdı.
O akşam kapıya durdum. Elimde elma dolu bir sepet vardı. O zamanlar elma çok kıymetliydi ve çok az bulunurdu. Kızlar imece için bizim evin önünde toplandılar. İçeri girmeye başladıklarında ellerine birer elma veriyordum. Elmayı alan içeri giriyordu. Sıra Behiye’ye geldiğinde, ona iki elma verdim. Elmanın biri o, biri de ben diye düşündüm. O da aynı şeyi düşünmüştür herhalde. Sevgimden haberliydi. Ama o sıralar başka bir köyden dünür geliyorlardı. Uzatmayalım, kısmet olmadı. Başkasına gitti, ama içimde kaldı. Şimdiye dek türküleri sakladım. Al, seç içinden.’ diyerek önüme defteri koydu.
Bakkala gelen çocuklar merdiven başında bekleşiyorlardı. Onları içeri aldıktan sonra şiirlerden bazılarını seçtik. İşte Halim Karatekin’in 1946 yazımı şiirlerinden bazı dörtlükler:
Hak yaratmış hiç bulunmaz benzeri
Gözler kara kirpikleri sürmeli
Koymuşum yoluna ben tatlı canı
Görür müyüm alır mıyım kız seni
Sabahleyin bir Huri’ye benzersin
Keklik gibi saçın salar gezersin
Şu günlerde güzellerden güzelsin
Nasip olur sarar mıyım kız seni
Ak kolların görünüyor kar gibi
Ben seni bilirim bana yar gibi
Öyle bir sevdadır ki görünmez dibi
Bir görüşte vurup geçtin sen beni
Akşam yakın kederlerim basıyor
Gönül senin hayalinle yaşıyor
Kuşlar gibi daldan dala koşuyor
Hak yazar da koklar mıyım kız seni
Hani güzel senin ile kavlimiz
Saklı durur o verdiğin aynamız
Saya saya bitmez oldu günümüz
Dünya bana zindan oldu nideyim
Demiştin bir gün senin olurum
Nerde olsa seni arar bulurum
Başım duvaklı gelin olurum
Geçti günler hayal oldu hepsi
Neden böyle oldu bizim işimiz
Bahar geldi, yaklaşıyor kışımız
Beyaz iken kara oldu içimiz
Geçti günler hayal oldu hepsi
Bahar yağmurları gibi güzel kokusu
Ne kadar tatlıdır hele bakışı
Şimşekler gibidir vurup geçişi
Kaybettim o güzeli bulamam
Halim Amca bir de kendi için bir dörtlük söyledi. Onu da aktarmadan edemeyeceğim:
Dışarı bulanık yağsın yağmurlar
Yüce Hakkım bize versin ömürler
Tarlalar doldu, bakın rahmetler
Yürüyom da varamıyom durağa.
Hüseyin Seyfi’nin notu: Kızılırmak gazetesinde yayınlanması için, 1946’da yazdığı bu dörtlükleri benimle paylaşan ve ta o zamandan beri sakladığı defteri bana açan sayın Halim Karatekin’e teşekkürlerimi iletirim.
Bu gibi hikayeleştirdiğim öyküler tamamen kültürel amaçlı olup köşede köprüde kalmış değerleri gün yüzüne çıkarmaktır. Hüseyin Seyfi.