Fotograf tutkunu N. Cengiz Şen Tarafından Çekilmiş Bir Köşektaş Fotografı |
KÖŞEKTAŞ’TA DÖRT MEVSİMIII- “KELE KIZ SİNİ GELİYOR” |
Okuntu dağıtılarak davet edilirdi herkes düğüne. Mutlaka büyük baş hayvan kesilir ve yemekler yapılırdı. Parmaklarına taktığı zillerle, şıkıdım şıkıdım oynardı kadın giysileri giyen köçek. Komşu köylerden gelirdi ve tuhafımıza giderdi bir erkeğin öyle giyinmesi ve oynaması!
Köyümüzde yapılan üç düğünden çok küçük izler kalmış aklımda:
Biri, Hacelinin düğünüydü ki deve donatılmıştı.
Selbinin (Selvi) düğününü de anımsıyorum: Komşumuzdu ve Parkinsonluydu babası Hüseyin Amca (Gökduman). Titremeleri daha da artmış, kapılarının hemen yan tarafına çömelmiş ve gözyaşı döküyordu gelin olarak evi terk edecek kızı için.
Bir de Fevzi’nin düğünü kalmış aklımda. (Gülsüm Ebenin oğlu: Lakabı, Kör Ferzi )
Gelin getirilmiş ve tam evimizin önünden aşağıya dönüyordu ki, duvağının üzerinden bakliyat ve bozuk para saçtılar. Ben de saçılanlardan 25 kuruş para bulabilmiştim yerde...
Kışın yenmesi için turp ve havuç gömülürdü toprak altına.
İki yıl koç güttüm. Galiba Abidin (Erdem) ile birlikte güttük. Ayrı güdülürdü koçlar.
Hiç unutmam, İlhan; (Mükür Amcanın oğlu) “Sülü Emminin hatırı var: Bu sene de ete hasret kalacağız“ diye espri yapmıştı.
Beş altı aydı koyunların gebelik süresi ve bu göz önünde bulundurularak zamanı geldiğinde ayrılırdı koçlar sürüden; böylece, kuzuların doğum zamanının bahara gelmesi sağlanmış olurdu.
Sürüden ayrılan koçlar, zamanı geldiğinde rengarenk boyalarla boyanır, boyunlarına geçirilen ipten tutularak gezdirilirdi sokaklarda.
Bazen kavga ederdi koçlar, her ikisi de geri geri çekilir ve sonra birbirlerine doğru koşarak tokuşurlardı.
O yılın buğdayından yapılırdı bulgur:
Önce yıkanarak taşından ve toprağından temizlenir ve bakır kazanlarda kaynatılarak hedikleşmesi sağlanırdı.
Dam başlarına serilerek kurutulurdu hedik ve kuruyuncaya kadar da dam başlarında yatılırdı.
Sokuda dövülürdü kuruyan hedik. Köyümüzün sokusu, Kâtip amcaların evinin altında, ilkokulumuzun yukarısından geçen yolun üzerindeydi. İçi oyuk granit bir taştı soku. Hediği dövmek için özel tokmaklar vardı; Dört delikanlı karşılıklı olarak geçerler ve aynı sırayla vururlardı sokunun içine koyulan hediklere.
Sokunun yerini, at veya eşekle çekilen setenler aldı daha sonraları.
Sokuda zedelenen hedik tanelerinin bulgurlaşabilmesi için çekilmeleri gerekirdi.
Genç kızlar, imeceyle her gece bir evde bulgur çekerlerdi.
Tokmakla zedelenen bulgur taneleri, 50-60 cm çapında iki değirmen taşı arasına koyulur ve üstteki taş çevrilirdi sürekli olarak.
Hangi evde bulgur çekileceğini bilirdi delikanlılar:
O akşam, o eve gidilir; kapıdan veya pencereden seyredilirdi bulgur çekmekte olan genç kızlar.
Bulgur çekenlerin içinde sevgilisi olan oğlanlar, bir şekilde haber göndererek yakın arkadaşlarının siniye koyulmasını isterlerdi.
Bu istek, kıza söylenerek onayı alınırdı, eğer onaylamazsa şansına küsmek zorundaydı delikanlı. Zorla güzellik olmazdı ve karşılıklı olmalıydı sevgi.
Şarkı ve türküler eşliğinde çekilirdi bulgur:
Yorulanlar yer değiştirir ve imece yapılmakta olan evin hazırladığı yiyecekler atıştırılırdı ara sıra.
Bulgur çekme işinin sonuna doğru gerçekleşirdi siniye koyma gösterisi:
“...
Kele kız sini geliyor,
Bre kız sini geliyor.
İçinde oğlan geliyor
İçinde Güneş geliyor.
Hoş geldi, sefa geldi;
Yıldızın koynuna giriyor.”
deyişleriyle son bulurdu tören. Böylece, Güneş ve Yıldızın birbirlerini sevdikleri ilan edilirdi el aleme.