Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam154
Toplam Ziyaret738640
Norman Rockwell

Bir spor olayı, bir tartışma, zorlu bir çalışma, bir çeşit gevezelik, Norman Rockwell'in işlemiş  olduğu, resimlerine yansıtmış olduğu kimi konular, ancak uyum yıllarında ABD'li polis memurlarının himayesinde okula giden bir kız çocuğunu konu edinen “Hepimizin Yaşadığı Sorun” adlı çalışması, belki de en dikkate değer olanı.

Üretken ve yetenekli bir illüstratör olan Norman Rockwell, 20. yüzyılın ortalarında Amerika'nın en popüler sanatçısıymış ve haftalık The Saturday Evening Post dergisi için üç yüzün üzerinde kapak resmi çizmiş. 

Tarzı abartılı bir gerçekçilik olan Rockwell’in resimleri, gerçek gibi görünen insanlar, sadece bir miktar karikatür içeriyor. Rockwell zamanla, Saturday Evening Post'un okuyucu kitlesinin ilgisini çeken hikayeler ve karakterler konusunda uzmanlaşmış: Beyaz, Orta Sınıf Amerika, Yaramaz Çocuklar, Vızıltılar ve At Kuyruklular, Yakışıklı Kocalar ve Pembe Yanaklı Eşler, Nazik ve Kibar Büyükler, Sevimli Köpekler ve daha niceleri,  kimi zaman belirli bir anın hemen öncesinde, kimi zaman da  hemen sonrasında yakalanmışlar Rockwell’in fırçasına.

Bir spor olayı, bir tartışma, zorlu bir çalışma, bir çeşit gevezelik, işlemiş  olduğu, resimlerine yansıtmış olduğu kimi konular, ancak uyum yıllarında ABD'li polis memurlarının himayesinde okula giden bir kız çocuğunu konu edinen “Hepimizin Yaşadığı Sorun” adlı çalışması, belki de en dikkate değer olanı.

Resime konu olan Ruby Bridges, 1954 yılında doğmuş; aynı yıl yüksek mahkeme, aldığı bir kararla, o yıllarda okullarda yapılan ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğunu ilan etmiş. Ancak, Ruby Bridges anaokuluna başladığı yıllarda, birçok okul yüksek mahkemenin aldığı karara uymamış. Ruby'nin ebeveynleri, New Orleans'taki okullarda yapılan ayrımcılığa karşı çıkmışlar, fakat bunun bedelini çok ağır ödemişler: Babası işini kaybetmiş, çiftçilikle uğraşan büyükannesi ile büyükbabası topraklarından ayrılmak zorunda kalmış. 

Evli ve dört çocuk annesi olan bayan Bridges Hall, New Orleans'ta, demokratik değerleri; hoşgörüyü, saygıyı ve tüm farklılıkların uyum içinde yaşamalarını teşvik etmek amacıyla, “Ruby Bridges Vakfı”nı kurmuş. Barack Obama, okullarda ayrımcılığa karşı başlatılan mücadelenin 50. yıldönümünde, Norman Rockwell Müzesi’ni Ruby Bridges Hall ile birlikte gezmiş ve o tablonun önüne geldiklerinde: "Eğer siz olmasaydınız, ben bugün başkanlık koltuğunda oturmayabilirdim!” demiş.

Ruby'nin okula yürüyüşü, Amerika’daki iç savaşa kadar uzanan bir tarihin parçası olmuş. Abraham Lincoln'ün özgürlük bildirgesine ve ABD anayasasında köleliği kaldıran bir değişikliğin kabul edilmesine rağmen, Afrika kökenli Amerikalılar hiçbir zaman tam anlamıyla özgür olamamışlar. 1800'lerin sonlarına gelindiğinde ise, güney eyaletlerde yürürlükte olan "Jim Crow Yasaları", siyah tenlilerin kütüphaneler, okullar, toplu taşıma araçları ve yüzme havuzları gibi herkese açık sosyal tesisleri beyaz tenlilerle paylaşmalarını engellemiş..

Bilgi: Bu sütuna aktarılan bilgiler, "The Saturday Evening Post" adlı haftalık bir derginin Internet sayfasından edinilmişlerdir! 

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Kele Kız Sini Geliyor - Dr. Salim Çelebi

 
 Fotograf tutkunu N. Cengiz Şen Tarafından Çekilmiş Bir Köşektaş Fotografı
 

KÖŞEKTAŞ’TA DÖRT MEVSİM

 III- “KELE KIZ SİNİ GELİYOR”

Dr. Salim ÇELEBİ



Bağlar bozulur, harmanlar kalkar ve tüm kış hazırlıkları bittikten sonra Hamam Pazarına gidilirdi: Günümüzde, kaplıcalarıyla ünlü Kozaklının bizim oralardaki adıydı Hamam Pazarı.

Bir gün tespit edilir, kağnısıyla veya at arabasıyla düşerdi tüm köylü yola.
Yatak yorgan da götürülür, üç dört gün kalınırdı: Otel veya pansiyonlarda değil, açıkta veya kurulan çadırlarda yatılırdı.
Büyükçe bir havuz ve çevresindeki beş altı yerde, suların fokur fokur kaynadığı bir alan kalmış aklımda.
İsmet ağabey (Şahman) önce İbrahim’i (Çelebi) sonra da beni, omuz başlarımızdan tutarak üçer kez daldırıp daldırıp çıkarmıştı Kozaklıdaki sıcak su  havuzuna; üç dört yaşlarında çocuktuk henüz.

Belki güzün daha çoktu ama her mevsimde yapılırdı köyümüzde düğün.

Okuntu dağıtılarak davet edilirdi herkes düğüne. Mutlaka büyük baş hayvan kesilir ve yemekler yapılırdı. Parmaklarına taktığı zillerle, şıkıdım şıkıdım oynardı kadın giysileri giyen köçek. Komşu köylerden gelirdi ve tuhafımıza giderdi bir erkeğin öyle giyinmesi ve oynaması!

Köyümüzde yapılan üç düğünden çok küçük izler kalmış aklımda:

Biri, Hacelinin düğünüydü ki deve donatılmıştı.

Selbinin (Selvi) düğününü de anımsıyorum: Komşumuzdu ve Parkinsonluydu  babası Hüseyin Amca (Gökduman). Titremeleri daha da artmış, kapılarının hemen yan tarafına çömelmiş ve gözyaşı döküyordu gelin olarak evi terk edecek kızı için.

Bir de Fevzi’nin düğünü kalmış aklımda. (Gülsüm Ebenin oğlu: Lakabı, Kör Ferzi )                    

Gelin getirilmiş ve tam evimizin önünden aşağıya dönüyordu ki, duvağının üzerinden bakliyat ve bozuk para saçtılar. Ben de saçılanlardan 25 kuruş para bulabilmiştim yerde...

Kışın yenmesi için turp ve havuç gömülürdü toprak altına.

İki yıl koç güttüm. Galiba Abidin (Erdem) ile birlikte güttük. Ayrı güdülürdü koçlar.

Hiç unutmam, İlhan; (Mükür Amcanın oğlu) “Sülü Emminin hatırı var: Bu sene de ete hasret kalacağız“ diye espri yapmıştı.

Beş altı aydı koyunların gebelik süresi ve bu göz önünde bulundurularak zamanı geldiğinde ayrılırdı koçlar sürüden; böylece, kuzuların doğum zamanının bahara gelmesi sağlanmış olurdu.

Sürüden ayrılan koçlar, zamanı geldiğinde rengarenk boyalarla boyanır, boyunlarına geçirilen ipten tutularak gezdirilirdi sokaklarda.

Bazen kavga ederdi koçlar, her ikisi de geri geri çekilir ve sonra birbirlerine doğru koşarak tokuşurlardı.

O yılın buğdayından yapılırdı bulgur:

Önce yıkanarak taşından ve toprağından temizlenir ve bakır kazanlarda kaynatılarak hedikleşmesi sağlanırdı. 

Dam başlarına serilerek kurutulurdu hedik ve kuruyuncaya kadar da dam başlarında yatılırdı.

Sokuda dövülürdü kuruyan hedik. Köyümüzün sokusu, Kâtip amcaların evinin altında, ilkokulumuzun yukarısından geçen yolun üzerindeydi. İçi oyuk granit bir taştı soku. Hediği dövmek için özel tokmaklar vardı; Dört delikanlı karşılıklı olarak geçerler ve aynı sırayla vururlardı sokunun içine koyulan hediklere.

Sokunun yerini, at veya eşekle çekilen setenler aldı daha sonraları.

Sokuda zedelenen hedik tanelerinin bulgurlaşabilmesi için çekilmeleri gerekirdi.

Genç kızlar, imeceyle her gece bir evde bulgur çekerlerdi.

Tokmakla zedelenen bulgur taneleri, 50-60 cm çapında iki değirmen taşı arasına koyulur ve üstteki taş çevrilirdi sürekli olarak.

Hangi evde bulgur çekileceğini bilirdi delikanlılar:

O akşam, o eve gidilir; kapıdan veya pencereden seyredilirdi bulgur çekmekte olan genç kızlar.

Bulgur çekenlerin içinde sevgilisi olan oğlanlar, bir şekilde haber göndererek yakın arkadaşlarının siniye koyulmasını isterlerdi.

Bu istek, kıza söylenerek onayı alınırdı, eğer onaylamazsa şansına küsmek zorundaydı delikanlı. Zorla güzellik olmazdı ve karşılıklı olmalıydı sevgi.    

Şarkı ve türküler eşliğinde çekilirdi bulgur:

Yorulanlar yer değiştirir ve imece yapılmakta olan evin hazırladığı yiyecekler atıştırılırdı ara sıra.

Bulgur çekme işinin sonuna doğru gerçekleşirdi siniye koyma gösterisi:

“...

Kele kız sini geliyor,

Bre kız sini geliyor.

İçinde oğlan geliyor

İçinde Güneş geliyor.

Hoş geldi, sefa geldi;

Yıldızın koynuna giriyor.”

deyişleriyle son bulurdu tören. Böylece, Güneş ve Yıldızın birbirlerini sevdikleri ilan edilirdi el aleme.


 


Yorumlar - Yorum Yaz
Kitap Tanıtım Köşesi

Anna Karenina, Lev Tolstoy tarafından yazılmış, Rus Habercisi'nin 1873-1877 yılları arasındaki döneminde, bölümler hâlinde basılmış roman. 125 farklı yazarın belirlediği bir listede zamanımıza kadar yazılmış en iyi roman olarak görülmüştür.

Eser, 1870'li yılların Rusya'sında, toplumun üst sınıfına mensup kimseler arasında yaşanan birbirinden bağımsız iki aşk macerasını anlatır.
Olaylar Moskova'da, Sankt-Peterburg'da ve asilzadelerin yazlık malikanelerinde geçer. Romanda dürüst bir evliliğin mutluluğu ile yasak bir ilişkinin düş kırıklıkları karşılaştırılır; sadakat, tutku, kıskançlık gibi temalar işlenir; bir yandan da o dönemde Rusya’da kadınların durumu, eğitim reformu gibi konular dile getirilir.

Romanın baş karakteri Anna Karenina, Rus aristokrasisine mensup şık ve güzel bir kadındır. Yüksek bir devlet memuru olan Aleksey Aleksandroviç Karenin ile evli ve bir çocuk sahibi olan Anna Karenina'nın sevgisiz ve monoton bir evlilik hayatı vardır.

Anna Karenina, bir gün eşini aldattığı ortaya çıkan ağabeyi Prens Stepan Arkadyaviç'in (Stiva) Moskova'daki evine, karı-kocayı barıştırmak üzere gider ve orada Vronski adlı bir genç kont ile tanışır. Vronski, Stiva'nın eşi Darya Aleksandrovna (Doli)'nın kızkardeşi Prenses Yekaterina Aleksandrovna Şçerbatski (Kiti)'ye kur yapan bir gençtir. Kiti, kendisine evlenme teklif eden Konstantin Dmitriyeviç Levin adlı bir başka genci, Vronski nedeniyle reddetmiştir. Levin ve Vronski arasında kararsız kalan Kiti, sade bir çiftçi olan Levin yerine parlak geleceği olan Vronski ile evlenmesini uygun bulan annesinin etkisiyle Levin'in teklifini geri çevirmiştir. Levin, köyüne dönüp Kiti'yi unutmaya çalışır. Ne var ki, Vronski, Anna ile tanıştıktan sonra Kiti'ye ilgisini kaybeder, Anna'ya kur yapmaya başlar. Vronski'nin ilgisini kaybetmesi ve ona karşı karşılıksız sevgi uğruna değer verdiği Levin'i yitirmesi, Kiti'nin üzüntüden hastalanmasına sebep olur. Ailesiyle birlikte gittiği bir Alman kaplıcasında sağlığına kavuşur ve Vronski'ye olan duygularını unutur.

Anna kendisi ile birlikte Moskova'dan Petersburg'a dönen ve aşkını ilan eden Vronski'ye kayıtsız kalamaz. Dedikodulara aldırmadan genç kont ile aşk yaşar ve bu ilişkisinden hamile kalır. Petersburg'da katıldığı bir engelli at yarışından hemen önce bu haberi alan Vronski yarışta atının tökezlemesi sonucu feci biçimde düşer. Yarışı kocasının uzaktan gözlemi altında izlemekte olan Anna, sevdiği adamın öldüğünü düşünür ve yarışmadan sonra heyecanla kocasına Vronski ile yaşadığı aşkı itiraf eder. Karenin, bu itirafa rağmen itibarının sarsılmaması için boşanmayı reddeder ve Anna'dan bu ilişkiye son vermesini ister. Fakat Anna her şeye rağmen ilişkisine devam edince boşanma kararı alan Karenin, karısının çocuk doğurduğu ve ölmek üzere olduğu haberi üzerine onunla barışır; hem onu hem Vronski'yi affeder. Vronski, utancından kendisini öldürme düşüncesine kapılır ve silahla kendisini yaralar. Bir süre sonra Anna da, Vronski de iyileşecek, Anna kocasından ayrılıp bu evlilikten olma oğlunu ona bırakmaya; Vronski'den olma kızını yanına almaya; Vronski ise ordudan ayrılmaya karar verir. İki sevgili İtalya'ya kaçıp bir süre gözlerden uzakta yaşar.

Bu arada Doli, çocukları ile birlikte Levin'in köyüne yakın bir köyde yazı geçirmeye gider. Burada verdiği uğraşların ardından, Levin'in Kiti ile evlilik umudu artar. Moskova'da bir davet sırasında Kiti'ye yeniden evlenme teklif eden Levin sonunda mutluluğuna kavuşur. Çift evlenir, mutlu bir evlilikleri ve bir çocukları olur.

Oğlunun özlemi ile Avrupa'dan dönen Anna ise Rusya'da toplumdan dışlanır; gittikçe huysuz, kıskanç bir kadına dönüşür ve Vronski ile arası bozulur. Gittikçe içe-dönük bir kişi olan Vronski'nin artık kendisini sevmediği düşüncesiyle bunalıma giren Anna, yaptıklarından büyük bir pişmanlık duyar ve intihar eder. Anna'nın ölümünden sonra ruhsal çöküntü yaşayan Vronski ise çareyi orduya gönüllü yazılmakta bulur.

Vikipedi, Özgür Ansiklopedi

Anna Karenina, Tolstoy

ISBN: 9789750517457