Kapadokya - Köşektaşlı resim öğretmeni Yalçın Yalım tarafından çizilmiş bir resim. |
ABDURRAHMAN KOCA 2006 Kültür ve Dayanışma Şenliği'nde çekilmiş bir fotograf. 8 Şubat 2009 Pazar günü ebediyete intikal etmiş olan köyümüz sakinlerinden Abdurrahman Koca'yı bir kez daha saygıyla anıyor; aşağıya aktardığımız yazı ile fotografı sitemize ileten öğretmen Celalettin Ölgün ile öğretmen Ahmet Çelik'e çok teşekkür ediyoruz! kosektas.net CELALETTİN ÖLGÜN 2 Şubat 2014, Pazar Tarihe meraklı olanlar anlatacaklarımı bilir. İlkçağ uygarlıklarından LİDYA, çağının en varsıl devletiydi. Bu varsıllığının nedeni bölgede bulunan altın madenleriydi. Madenlerin M.Ö. 7. yüzyılın başından beri Sardes'te işletilmeye başlanması Lidyalıları zenginleştirmiş ve güçlendirmişti. Lidya'nın Anadolu'daki uygarlığa katkısı daha çok ekonomik alanda olmuştu. Onlar altın sikkeler basarak ticaretteki değiş-tokuş usulünü değer ekonomisine çevirmişlerdi. Bu varsıllığın ünü dünyaya o denli yayılmıştı ki ona sahip olmak isteyen pek çok kral çıkmış, pek çok hükümdar bu altınları, paraları düşlerinde görmeye başlamıştı. Lidya kıralı Krezüs (Kroisos M.Ö. 575-546) başkent SART (ya da SARDES)’ da ihtişam içinde yaşarken çağın gezgin filozoflarından SOLON’un yolu bir gün Sart’a düşmüştü. Kral Solon’u onu huzuruna çağırtıp: - “Ey Solon, sen çok gezen, çok bilen, iyi düşünen birisin. Gezdiğin gördüğün yerlerde mutlu yaşayıp, mutlu ölen kimler vardır?” diye sorar. Solon, biraz düşündükten sonra: - “Atina da bir keçi çobanı vardı. Herkese iyilik yapar, herkes onu çok severdi. Öldüğünde herkes çok üzüldü, arkasından ağladı. Bence mutlu yaşadı, çevresini mutlu etti, mutlu olarak öldü.” Krezüs, Solon’un bir keçi çobanının mutlu olarak yaşayıp mutlu olarak ölmesini örnek göstermesine çok kızmış. Nasıl olur bir kral, bir prens, bir vali ya da komutan değil de bir keçi çobanı mutlu yaşar, mutlu ölür ve halk arkasından üzülür, ağlar diye bağırıp çağırarak Solon’u aşağılamış. Ardından da: - “Evet, Solon, gezdiğin gördüğün yerlerde başka kimler var, mutlu yaşayıp mutlu ölen?” diye devam etmiş. - “Efes’te bir ayakkabı tamircisi, köşker vardı. O herkesi sever; herkes de onu.... Öldüğünde tüm Efes halkı cenazesine katıldı, üzüldü ağladı.” der demez, Krezüs eskisinden daha çok kızmış. Kralın Solon’dan istediği “Kralım Sizden mutlu kimse yok” demesiymiş. Bu son yanıttan sonra kral Solon’u Sart’tan kovmuş.
Aradan epey zaman geçmiş. Lidya’nın, Sart’ın bu zenginliğine sahip olmak isteyen ve egemenlik alanı İran olan Pers Kralı Kirus (Kyros) ordusuyla gelerek Lidya devletine saldırmış. Uşak yakınlarında yapılan savaşta Krezüs’ün ordusu yenilmiş ve Krezüs kaçarak Sart kalesine sığınmış. Pers kralı Sart kalesini yıktırarak Krazüsü tutsak alarak onu büyük bir odun yığınının üzerine yakılmak üzere oturtmuş. Odunlar tam ateşe verileceği sırada Krezüs’ün ağzından “Ah..! Solon, ah!” sözü çıkmış. Yakım işini durdurup, ne demek istediği sormuşlar. Yanılgının verdiği hüzünle: -“Ben, Lidya devletinin güçlü kralıyken, kendimi dünyanın en mutlu insanı sanıyordum. Bir zaman Solon adında bir gezgin filozof gelmişti. Ona dünyada mutlu yaşayıp, mutlu ölen kim var diye sorduğumda Atina’daki keçi çobanı ile Efes’teki köşkeri örnek göstermişti. Bense mutlu yaşayanlara beni örnek göstermediği için ona kızmış hatta kovmuştum. Şimdi onun ne kadar haklı olduğunu görüyorum. Kimse de öldüğüme üzülmeyecek!” demiş. Bu tarihi öyküyü şunun için yazıyorum. Yaşamı boyunca herkesin sevgisini kazanıp bu dünyadan göçtüğünde pek az kişi iz bırakır. Pek az kişiye - yakınlarının dışında- üzülünür, acı duyulur. Abdurrahman Koca’nın ölümü Atinalı keçi çobanı, Efesli ayakkabı tamircisi gibi herkesi üzüntüye boğdu, arkasından ağlattı. Onun varlığı Köşektaşlı için mutluluk kaynağıydı. O, herkesin Apo abisiydi, Abdurrahman emmisiydi. Dürüstlük, yardımseverlik konusunda hiç kimsenin olumsuz bir şey diyeceğini sanmıyorum. İçine girdiği toplumu söz ve davranışlarıyla iyi yönde etkilemek herkesin başarabileceği bir davranış değildir. Hoşsohbetleri ve alçak gönüllüğüyle bunu yapabilen ender kişiliklerden biriydi o. Nasrettin Hoca’nın bir fıkrasında anlatıldığı gibi eşi Zekiye’nin rahatsızlığı, ona bakmak zorunda kalışı, kendisinden evvel ölümüyle birinci kıyameti yaşaması gibi olumsuzluk onu yaşama küstürmemişti. “Bir insan ölünce, eğer onun yaşantısından, sözlerinden hala konuşuluyorsa, o insan hemen ölmez. Ölümünden elli, yüz yıl sonra bile hakkında konuşuluyorsa o yaşıyordur ve aramızdadır. Yaşamında söz ve hareketleriyle iz bırakamayanlar ölümleriyle hemen aramızdan ayrılır.” (Jules Romains) Adurrahman abimiz, hep anımsanacak, anımsandıkça da gönlümüzde ve aramızda yaşayacaktır. Keşke bu yazıyı senin sağlığında yazabilseydim! Celalettin ÖLGÜN |