Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam189
Toplam Ziyaret738852
Mutlu Yıllar

Sürekli anlaşmazlığın ve uyumsuzluğun nedenleri; kadınla erkek arasındaki dinsel ve yasal engeller ile toplumların arasındaki sınırlar ve kurallardır!
Adnan YALIM


Yeni yılda çocuklarınıza, bilgi yerine, özgün olanı; sporu, müziği, resim çizmeyi, kitap okumayı, yemek yapmayı, insanların birbirlerinden farklı olduklarını anlamalarını sağlamak için de, sanatı öğretin!

Ayrıca; sembol ve ritüeller yerine,

Değerleri; dil ve sanat, hukuk ve tarih, sorumluluk ve sorgulama, çevre ve iklim bilincini...

♠ Yaşamayı; kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden yaşamayı...

Benlik edinmeyi; "kul benlik" değil, "özerk benlik" edinmeyi...

Düşünmeyi; kimseden emir almadan, bağımsız düşünmeyi...

İnanmayı; safsatalara değil, başarıya inanmayı...

Başkalarına değer vermeyi...

Ekip çalışmasının önemini... 

...öğretin çocuklarınıza!

Söyleşi - Hüseyin Seyfi


 Şairlerimiz, yazarlarımız ve öğretmenlerimizle biz farklıyız;
çünkü biz Köşektaşlıyız!

Eğitimci, yazar, araştırmacı, çevirmen Mehmet Dündar Avanos’ta yaşıyor. Bitişik komşum. İlk kitabı, Ankara okul kitaplıkları üstüne bir araştırma. Doksanına merdiven dayamış biri olarak, gençlere taş çıkartırcasına halen harıl harıl çalışıyor. Son çalışması, baskıya hazır, Aydınlar Üzerine. Üzerinde çalıştığı, ilkokul öğrencilerinin söz varlığı.

O yılların zor şartları altında nasıl okudu, nasıl öğretmen oldu, ben sordum O yanıtladı. Mehmet DÜNDAR

, “Köylüm Mustafa Özdoğan’ın asker arkadaşının, Hasan Hüseyin Konak’ın evinde kaldım, onlarla yedim, onlarla yatıp kalktım. Parasız pulsuz sadece bir selam ve bir hatıra. Aile ile birlikte kaldığım ev, Bayram Tepesi’nde bir tafana idi. Senin anlayacağın kayadan mağara.”

Hüseyin Seyfi“Bu kadar birikim ve tecrübeye soracak soru ve verilecek cevap bu sayfalara sığmaz ama kısaca isteseniz doğum tarihinden başlayalım.”

Mehmet Dündar, “Babam Ali Osman, askerliğini geç yapsın diye, bir yıl sonra 1927 olarak yazdırmış. Temmuz ayında, arpalar biçilirken doğmuşum.”

Hüseyin Seyfi, “Köyde, o zamanlar üç yıllık bir ilkokul olduğunu biliyorum. Üç yıldan sonra nasıl ve nerelerde okudunuz?”

Mehmet Dündar, “ Yedi yaşımda, 1934 yılında köyümde ilkokula başladım. Söylediğiniz gibi çoğu köy okulları üç yıl. Olanakları olan çocuklar kentlerde tahsillerine devam ediyorlar. Okuma fırsatı olmayanlar köyde kalıyor. 4. Sınıfa Avanos’ta başladım. Bildiğiniz gibi, köyüm Köşektaş’la Avanos arası aşağı yukarı kırk kilometre. O zamanki İlçemiz Avanos’a gidiş gelişlerimiz eşekle veya yaya olur, 6 saat sürerdi. Köşektaş, Sarılar, Özkonak - Genezin, Ziyaret Dağı ve Avanos. Han parası vermemek için Özkonak’ta taş ocaklarında yatar, sabah erkenden kalkıp Avanos’a ulaşırdık. Eşeklerin üstünde getirdiğimiz çul çaput yatağımız olurdu.”

Hüseyin Seyfi, “Hangi yıl idi, hatırlayabiliyor musunuz?”

Mehmet Dündar, “Avanos’ta okula başladığım yıl, 1938. O yıl radyodan haberini almıştık Atatürk’ün ölümünü. Öğleye doğru radyo açıklamıştı.”

Hüseyin Seyfi, “Avanos’ta nasıl okudunuz o yaşta, kimde kaldınız?”

Mehmet Dündar, “Köylüm Mustafa Özdoğan’ın asker arkadaşının, Hasan Hüseyin Konak’ın evinde kaldım, onlarla yedim, onlarla yatıp kalktım. Parasız pulsuz sadece bir selam ve bir hatıra. Aile ile birlikte kaldığım ev, Bayram Tepesi’nde bir tafana idi. Senin anlayacağın kayadan mağara.”

Hüseyin Seyfi, “Küçük yaşta, anadan babadan ayrı. Hiç özlem duymadınız mı?”

Mehmet Dündar, “Duymaz olur muyum?  En çok da,  iki üç yaşında Leyla  kardeşimi özlemiştim. Hasretinden yanıp tutuşuyordum, daha ilk günlerden itibaren hasret burnumda tütüyordu. Bir gün ev sahibimle çanakçıların birlikte köylere çanak satmaya gideceklerini hissettim sanki. Sorduğumda, “doğru” dedi, Evinde kaldığım Hasan Hüseyin Amca. Ve çanakçı gurubunun içine karıştım. Yürüyerek vardık köye. Anam beni karşısında görünce neye uğradığını şaşırdı ve bana çok sert tepki göstererek kızdı. Benim okuldan kaçtığımı sanmış. Kadıncağız korkmakta haklıydı. Çünkü beni okula gönderen anamdı. Tarla takım paylaşılınca, o kadar kardeşin içinde bana bir şeyin kalmayacağını düşünmüş ve okumamı istemiş.”

Hüseyin Seyfi, “Sonra?”

Mehmet Dündar, “Sonrası okuluma döndüm tabi. 4 ve 5’i Avanos’ta bitirdim. Avanos’ta Ortaokul yoktu. Bu nedenle Ortaokula Kırşehir’de başladım.”

Hüseyin Seyfi, “Kırşehir’e nasıl başladınız, kalacak yer sorun olmadı mı?”

Mehmet Dündar, “Hayır. Köşektaş’tan öğretmenim Musa Kâzım’ın Kırşehir’deki evinde bir öğretim yılı annesi ile birlikte kaldım. Öğretim yılı sonunda köye geldiğimde bir anekdotu anlatmadan edemeyeceğim. Tüm yemem içmem Öğretmenimin annesi tarafından karşılanmıştı. Bunun karşılığında Musa Kazım 12 kile buğday istedi babamdan. Sıkı ve sert bir pazarlığa tutuştular. Babam o kadar buğdayı fazla buldu. Nerdeyse kavga edeceklerdi. Oysa babam haksızdı. 12 kile buğday ev kirası bile değildi. Babamın mülke ve paraya düşkünlüğü bilinirdi. Ben, bu tartışma karşısında mahcup olmuştum.”

Hüseyin Seyfi, “Peki, sonra nasıl devam ettiniz?”

Mehmet Dündar, “Nevşehir’e naklim alındı. Ortaokulu Nevşehir’de bitirdim. Burada Avanoslu dört arkadaşla birlikte bir evde kaldık.”

Hüseyin Seyfi, “Onların ismini hatırlayabiliyor musun?”

Mehmet Dündar, “Ahmet Özer, Mehmet Özer, İbrahim Körükçü, Mehmet İnce.”

Hüseyin Seyfi, “Bunlarla ilgili anlatacağın bir anı var mı?”

Mehmet Dündar, “Mehmet İnce, çok yaramaz ve şımarıktı. Hanları filan varmış. Belki de onun etkisinden. Ortaokulu Nevşehir’de bitirdim. Öğretmenler kurulu kararı ile Sivas Öğretmen okuluna seçildim. Okulun yatılı olması benim için büyük şanstı. Değilse okuyamazdım. İki yıl sonunda okulu bitirince, 1948 yılında Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsünü kazandım. Burası da iki yıllıktı ve yatılıydı. Okul bitince, Avanos Ortaokulu’na toplu dersler öğretmeni olarak tayinim çıktı. Branş yoktu o zaman. Ortaokulda toplam iki öğretmendik. Bir bayan, bir de ben. Sonradan bakanlık branşlara ayırdı. Türkçe öğretmeni oldum.”

Hüseyin Seyfi, “Yani, Avanos Ortaokulun’da ilk öğretmenlerdensiniz.”

Mehmet Dündar, “Evet öyle.”

Hüseyin Seyfi, “Ayrıca, sizin yazı , çeviri  ve araştırma çalışmalarınızı biliyorum. Bendeki kitaplardan. Örneğin, Kitabın Tarihi (Svend Dahl) ve Çağdaş Sanat Kuramı (Klee). Başka? “

Mehmet Dündar, “Aydınlar- Louis Bodin”

Hüseyin Seyfi, “Çocukluğumda hatırlıyorum, sizin  Fransa’ya gönderilişiniz vardı, nasıl oldu anlatır mısınız?”

Mehmet Dündar, “Bilgi ve kültür artırmak amacı ile o zaman yürürlükte olan yasaya göre 1965 yılında gönderildim  ve onbir ay kaldım.”

Hüseyin Seyfi, “Bunun size ne yararı oldu?”

Mehmet Dündar, “Her şeyden önce iyi bir Fransızca öğrendim. Daha sonra dilimi ilerleterek  çevirilere başladım.

Hüseyin Seyfi, “Bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum Mehmet Amca. İleride tekrar buluşmak umudu ile.”

Söyleşi, Hüseyin Seyfi - Mehmet Dündar

Yorumlar - Yorum Yaz
Din ve Bilim


Din ve Bilim
Doç. Dr. Şafak Nagajima

Biz insanlar, -bugünkü bilgilerimize göre- diğer canlılardan farklı olarak derin bir düşünme, yansıtma yeteneğine ve öz bilince sahibiz. Bu özelliklerimiz bizi, kendimize, çevremize, yaşama dair karmaşık sorular sormaya ve anlam arayışına iter. Kimimiz cevapları dini inançlar ve öğretilerde ararken, kimimiz de bilimin bistürisiyle yara yara, bilinmezin derinliklerine ulaşmaya çalışır.
Peki bu iki yaklaşımın arasındaki temel farklar nedir?
Dinler, bir inanç sistemi temelinde şekillenir ve yaşamın anlamını yaratıcı bir güç veya ilahi bir amaca bağlarlar. Kutsal metinler, ritüeller ve gelenekler aracılığıyla bu anlamı sunarlar.  Din, genellikle şüpheye yer bırakmayacak mutlak bir doğruyu hedefler ve o doğruya inanmayı amaçlar.
Bilim ise şüphecilik ve sorgulamaya dayanır. Gerçeği gözlem ve deneye dayalı objektif ve kanıtlanabilir bir yöntemle arar. Bilim insanlarının amacı, evreni ve insan yaşamını mantıklı ve deneylere dayalı açıklamalarla anlamaktır.
Dinler, genellikle değişmeyen ve sınanamayan bir inanca dayanır. Yanlışlanamaz veya test edilemezler. Örneğin, yaratılış konusu, evrenin nasıl yaratıldığına dair kesin bir inanç içerir.
Bilim ise yanlışlanabilirlik ilkesine dayanır. Bilimsel iddialar test edilebilir ve sınanabilir. Bilimsel bir açıklama veya teorinin yanlış olduğu deney veya gözlemle kanıtlanabilir.  Örneğin, yerçekimi teorisi belirli deneylerle sınanabilir ve yanlışlanabilir.
Dinler, genellikle doğaüstü bir varlık veya güç tarafından yönlendirildiğine inanılan bir anlamı öne çıkarır. İnsanların yaşamları, ilahi bir plana göre şekillenir. Evrenin kökeni, yaşamın amacı ve ölüm sonrası yaşam gibi metafizik soruları yanıtlamaya çalışırlar.
Bilim, doğaüstü açıklamalara dayanmaz ve kanıtı olmayan iddialarda bulunmaz. Kanıtı olmayan bir iddia zaten bilimsel değildir. Evrenin işleyişini doğa yasalarını kullanarak anlamaya çalışır. Bilim insanları, temel metafizik soruları yanıtlamak yerine gözlem ve deneylere dayalı olarak ölçülebilir ve anlaşılabilir gerçekleri anlamaya çalışırlar.
Dinler, genellikle kişisel inanç ve deneyimle ilişkilendirilirler. Her insan dinini kişisel bir biçimde yaşar ve yaşamın anlamını kendine özgü bir şekilde deneyimler.
Bilim ise evrensel ve nesnel bir perspektifi vurgular. Her yerde geçerli olabilecek bilgilere ve anlamlara ulaşma amacını taşır. Bilimsel bilgi, kişisel inançlardan bağımsızdır ve genellikle genel kabul gören gerçeklere dayanır.
Özetle, yaşamın anlamını dinlerde bulmakla bilimde aramak arasındaki temel fark, inanç ve şüphecilik, doğaüstü ve doğal, mutlaklık ve test edilebilirlik/yanlışlanabilirlik, kişisel ve evrensel gibi unsurları içerir. Bu iki yaklaşımın farklılıkları, insanların yaşamı yorumlama biçimlerini önemli ölçüde etkiler. Her iki yaklaşım da insanlar için farklı anlam ve tatmin kaynakları olabilir.

Doç. Dr. Şafak Nakajima