Güvercin
türleri, rengine, biçimine, uçuşuna ve yaşadığı ortama göre değişiyor:
Cüce güvercin, gök güvercin, yabani güvercin, benekli güvercin, kaya
güvercini, süs güvercini, takla güvecini, beyaz güvercin, ev güvercini
gibi. Bir güvercin, saatte 50 ile 200 km hızla uçabiliyor.
Güvercin
sözcüğünün, Moğolca kügercin sözcüğünden dilimize girdiği söyleniyor.
Güvercinlerin boyunları mavi, yeşil, pembe renklerden biri veya daha
fazlası ile kaplı olduğundan dalgalar halinde yanar döner şeklinde
görünür. Güvercinin hiperaktif hareketleri çocuksu, bakışları da saf ve
masum. Kim bilir belki de saf ve masum görünümünden dolayı kutsal
inançlar onu sahipleniyorlar.
Güvercini
dinler, insanlara kardeşçe yaşama duygusunu, barışı ve gönül sevincini
taşıyan ve bunu dağıtan kuş olarak görürler. Tasavvuf, güvercini,
gönülden gönüle haber ulaştıran, Tanrı ile ermişler arasında aracılık
eden bir canlı, suç ve yanlıştan arınmış, gök katlarının her basamağında
yeri olan kutsal bir varlık.olarak düşler.
Hıristiyanlık
dininde, kutsal ruh olarak benimsenen güvercin, İslam dininde ise
güvercin, yine her türlü günah ve suçtan uzak, suçsuz bir yaratıktır.
İnanışlara göre, suçsuz, günahsız ölen insanların ruhu güvercin kılığına
girer, sevdikleri insanların çevresinde dolaşır. Bu inanç, Osmanlı’da
yaygın olduğundan özel olarak, cami, mescit, medrese, kale üstlerine
hücreler şeklinde güvercin yuvaları yapılırdı.
Tevrat’a
göre, Büyük Tufan zamanında Nuh Peygamber, fırtınanın bitip bitmediğini
anlamak için gemiden dışarı güvercin salar. Bir süre sonra uçuşunu
tamamlayan güvercin, ağzında bir zeytin dalı ile gemiye geri dönünce
fırtınanın dindiği anlaşılır. Bu öyküden ötürü zeytin dalı barışı,
güvercin barış elçisini simgeler. “Zeytin dalı uzattık, güvercin
uçurduk” sözü politik arenalarda sık sık işitilir.
Kısas-ı
Enbiya’da, Hazreti Muhammed’in İslam dinini yaymaya başladığı
sıralarda, saklandığı Hıra Dağındaki mağarada, bir mucize gerçekleşmiş,
örümcek, ağını örerken, güvercin de hemen bir yuva yapmış ve yumurta
yumurtlamıştır. Böylece, mağaraya çoktandır ayak basan kimsenin olmadığı
izlenimi verilmiş ve Peygamber Hz. Muhammed düşmanlarına güvercin ve
örümcek marifetiyle görünmemiştir.
Yine
13. yüzyılda yaşamış Hacıbektaş-ı Veli, efsaneye göre keramet göstermiş,
güvercin olup uçmuş. Bu yüzden Hacıbektaş- Veli, resimlerde elinde
güvercin ile tasvir edilir. Hacıbektaş’ta Çilehane denilen mevkide kaya
üstünde görülen kuş izinin güvercin izi olduğuna inanılır.
16. yüzyılda yaşadığı bilinen ünlü ozan Pir Sultan’ın da bu konuda bir dörtlüğü şöyle;
Güvercin donunda dalına konsam Arayıp eksiği özünde bulsam Çevrilip yoluna kurbanın olsam Yetiş Allah, ya Muhammed, ya Ali.
Kapadokya’da güvercin niçin çoktur?
Güvercin
eskiden beri insanlarca beslenir, sevilir. Güvercin insanlara en yakın
kuşlardan biri. Tutsaklığı köleliği sevmez. Bu yüzden de kafes kuşu
olmamıştır.
Kapadokya dinler merkeziydi. Çok Tanrılı dinler, Zerdüşt, Budizm etkileri, Hıristiyanlık ve İslam.
Kapadokya gizemli ve büyülü ortamı içinde dinlerin mekanı olmuştur.
Kapadokya’da
yaşayan insanlar, kendi içlerine, kendi özlerine dönerek, din ile daha
bir yoğunlaşmışlar, daha bir iç içe olmuşlardır. Arazi yapısının
farklılığı ve rengi insan iç dünyasını büyülerken, güvercinler de bu
duruma ayrı bir gizem katmıştır.
Güvercin
gübresinin Kapadokya asmalarına, patateslerine ve bahçe çiçeklerine
kullanıldığı, ürün verimini, kalitesini artırdığının bölge halkı
tarafından iyi bilinmesi nedeni ile güvercin bu gün de besleniyor.
Güvercinler,
iyi bakıldığında ve korunduğunda çabuk çoğalma özelliğine sahiptirler.
Kapadokya bölgesinin yüksek kayalarla kaplı olması, kalabalık ve
gürültüden uzak kayalık vadilerin bulunması, güvercinlerin yaşamasına
uygun alanlar olarak kalmasına neden olmuştur.
Sırtında
hırkası, elinde bastonu ile ak sakallı keşişler, dervişler inzivaya
çekildiklerinde, bulundukları mağaranın kapısından güvercinleri
seyrederken, güvercinin kutsallığı ile bütünleştiklerini ve daha mutlu
oldukları tahmin etmek zor değil.