Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam39
Toplam Ziyaret711495
Kitap Tanıtım Köşesi

Ma.Zi-1945
Çağdaş Çelebi

Köyümüz bilgisunum sayfası kosektas.net, Ma.Zi-1945 adındaki bu kitabı, ilgi duyan on ziyaretçimize ücretsiz ulaştıracaktır!
Kitap talebi için tıkla
kosektas.net


II. Dünya Savaşı sürerken 1943 senesinde Nazilerin, biri Ksiaz Kalesi’nin altında ve diğerleri Baykuş Dağları’nda olmak üzere Aşağı Silezya’da inşa
etmeye başladıkları kilometrelerce karelik büyüklüğündeki yedi devasa yeraltı kompleksi ve tünelleri, günümüzde hâlâ gizemini korumaktadır. Toplama kamplarından getirilen esirlere yaptırılan projeye, büyüklüğünün yanı sıra, gizliliğinden dolayı kod adıyla bahsedilmesi gerektiğinden, Almancada “dev” anlamına gelen Der Riese ismi verilmiştir. Ne amaçlı yapıldıkları tam olarak bilinmese de tesisin, silah üretimi için tasarlandığı veya karargâh olarak
planlandığı tahmin edilmektedir.

Özellikle ilk ihtimalin üzerinde duran uzmanlar, yeraltı tünellerinde nükleer silahların, V1 ve V2 roketlerinin, yerçekimi karşıtı çeşitli deneylerin yapıldığını ve hatta “çana” benzediği için Die Glocke adı verilen bir makinenin test edildiği tezleri üzerinde durmaktadırlar. Ma.Zi-1945 romanı, dönem
Almanya’sında yaşananları, bu esrarengiz projeye katılan bir makine mühendisi olan Matthias ve onun yakın dostu Thomas aracılığıyla tanıştığı iki Yahudi kız kardeşin başlarına gelenler çerçevesinde ele almaktadır.

Ma.Zi-1945 l Çağdaş Çelebi l ISBN: 9786253911133

Bilgi: Kitabın yazarı Çağdaş Çelebi, Şair Dr. Salim Çelebi'nin kızıdır.

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Müziğin İnanılmaz Gücü

İnsanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahip olan ve zamanla değişik boyutlar kazanan müziğin, insanlar üzerine çok çeşitli tesirleri vardır. Bu tesirler hem menfî hem de müspet olabilmektedir. Müzik, halk arasındaki anlayışa göre ekseriyette bir eğlence vasıtası olarak görülmesine karşın, esasen duygu ve düşünceleri seslerle anlatma veya sesi düzenli ve estetik maksatlara uygun şekilde kullanma sanatıdır. J.J. Rousseau'ya göre müzik, sesleri kulağa hoş gelecek şekilde terkip etmektir.

Müziğin sadece bir eğlence aracı olmadığının, insan ruhunun ve vicdanının derinliklerinden zihin ve düşünce dünyasına kadar uzanan bir iletişim yolu olduğunun anlaşılmasıyla, müziğin bu özelliğinden nasıl istifade edebiliriz düşüncesi, çok sayıda ilmî araştırmaya zemin teşkil etmiştir....

Müzik dinlemenin ve müzikle uğraşmanın faydaları çok boyutludur: Öğrencilerin kendini ifade etme kabiliyetlerini geliştirir, estetik ve yapıcı düşünme kapasitelerini artırır. Müzik ile disiplin gibi konular öğrencinin kafasına yavaş yavaş sokulur. Müzik ile daha yüksek akademik performans sağlanır. Okul çağındaki çocukların daha hızlı okumaları; yazma, anlama ve düşünmede öğrenme güçlüğü çeken çocukların eğitimleri, stresin ve sıkıntının azaltılması yine müzik ile başarılabilir.


   Glykeria - Rumeli türküsü - Aman, aman aman çiftetelli


İnsan beyni, bilim ve teknikteki baş döndürücü ilerlemelere rağmen, hâlâ birçok yönüyle anlaşılamamış, çok kompleks bir sistemdir. Niçin bazı insanlar aynı şartlardaki insanlara göre tahsil hayatında daha başarılıdırlar? Niçin bazı çocuklar daha hızlı öğrenirler? Araştırmacılar şu an bu soruların cevaplarını arıyorlar. Bununla birlikte psikologlar, çocukların öğrenmelerini ve başarılarını artıran faktörlerle ilgili yeni bir keşif yaptılar. Bu yeni tespite göre müzik, öğrenme sürecinin bir parçasıdır. Eski bir çalışmada, Hurwitz, Wolf, Bortnicle ve Kokos adlı dört psikolog, müziğin okuma performansını artırıp artırmadığını araştırırlar. Bunun için öğrenciler iki gruba ayrılır. Birinci gruba haftanın beş günü müzik ile ilgili dersler verilir. Diğer gruba ise bu tip dersler verilmez. Bir yıl sonra iki grup karşılaştırıldığında, ders almayan grubun başarısı % 72 iken, diğer grupta bu başarı % 88'dir. Bu % 16'lık farka göre müzik, öğrenme istidadını artırmaktadır. Yeni bir çalışmaya göre daha iyi bir müzik kulağı olanların, daha erken okumaya başladıkları anlaşılmıştır.

Aklınıza şöyle bir soru gelebilir: Müzik dışında aynı tesire sahip başka faaliyetler de yok mudur? Mohanty ve Hejmadi adlarında iki psikolog bu soruyu araştırırlar. Müzikten başka faaliyetlerin eğitim ve öğrenime katkılarını incelerler. Neticede en başarılı olan grup müzik grubu olur. Müziğin şuurla alâkalı kabiliyetleri artırdığı da bu çalışmada gösterilmiştir.

Harward ve Oxford üniversitelerince yapılan bir çalışmada daha enteresan bir neticeyle karşılaşılır. Müziğe meraklı ve müzik kulağı olanların üniversite burslarını öncelikli olarak kazandığı ve akademik hayatlarında daha başarılı oldukları gözlenmiştir. Bu yüzden bazı üniversiteler öğrenci alırlarken başvuranların müziğe olan ilgilerini de araştırmaktadır.

California Üniversitesi'nden G. Shaw'a göre müzik eğitimi verilen çocuklar, verilmeyenlere göre daha başarılıdırlar. 1993 yılında 12-13 yaşları arasında çocuklar üzerine bir araştırma yapılır. Bu çocuklara müzik ile ilgili çeşitli dersler verilir (piyano çalma, ses kontrolü) ve çocukların başarılarının % 46 arttığı görülür.

Müzik, mücerret düşünme kabiliyetini de artırmaktadır. Mücerret düşünme ile müzik arasında güçlü bir münasebet olduğundan, müzik ile uğraşanlarda veya sık müzik dinleyenlerde beyin aktivitesi artmaktadır.

G. Shaw, 36 lise öğrencisine Mozart'ın piyano sonatı K-448 isimli eserini sessiz bir ortamda dinlettirir. Bu çocukların IQ'larında (zekâ katsayısı) bir artış gözlemlenmiştir. Müzik ile mücerret zekâ arasında güçlü bir münasebet olduğu böylece bir kere daha ispatlanmıştır. Shaw'ın çalışma arkadaşlarından F. Rauscher'e göre müzik eğlenceden öte bir şeydir.

Müziğin, öğrenme ve akademik başarıya olan tesirinin yanında bir de tıbbî bir metot olarak hastalıkları tedavi etme yönü vardır. Bu da araştırmacıların ilgisini çeken ayrı bir konudur. Birçok üniversite bu konuyla ilgili çalışmalarını sürdürmektedir. Müzikle tedavi (Music Therapy -MT) birçok sahada kullanılmaktadır. Şuur ve zekâ yönünden öğrenme güçlüğü çeken çocuklar müzikle tedavi edilebilmektedir.

C.L. Edgerton, müziğin otistik çocuklar üzerine tıbbî tesirlerini incelemiştir. 6-9 yaş arası 11 otistik çocuk müzikle tedaviye alınır. Değerlendirme Checklist of Communicative Responses/Acts Score Sheet (CRASS) ile yapılır. Burada çocukların müzikal ve müzikal olmayan iletişim davranışları ölçülür. Bu ölçüm neticelerine göre de müziğin tedavide olumlu tesirler gösterdiği ortaya çıkmıştır.

Müzik, stresi azaltan önemli bir vasıta olarak da kullanılmaktadır. Eğer stres devam ederse, hipertansiyon, ülser, deri hastalıkları baş ağrısı, arterosklerosis (damar sertliği) gibi hayatı tehdit eden problemler ortaya çıkabilir. Amerikan Psikoloji Derneği'nin yaptığı bir ankete göre müzik, stresi azaltmak için kullanılan en yaygın metottur.

Wilkes Üniversitesi'nden Carl Charnetski ve Francis Brennan'ın çalışmalarına göre her müziğin, her nağmenin, her tonun kendine has özellikleri vardır ve ona göre insan vücuduna tesir etmektedir. Mikroplarla savaşan tükürük, ter ve göz yaşı gibi sıvılarda bulunan IgA antikoru (İmmünglobulin A), müziğin çeşidine göre farklı miktarlarda ve tiplerde salgılanmaktadır. Çalışmada dört grup öğrenci ayrılmış ve her gruba farklı müzik dinlettirilip, 30 dakika sonra tükürüklerindeki IgA seviyeleri ölçülmüştür.

Grup Müzik türü IgA
1. Muzak % 14 artış
2. Jazz % 7,2 artış
3. Sessizlik % 1 azalma
4. Yüksek sesli gürültülü müzik % 19,7 azalma

Bu çalışmaya göre disko müziği dediğimiz yüksek sesli, hattâ gürültülü müzik, mikroplarla savaşan askerlerimizin sayısını azaltmaktadır. Buna karşılık bazı müzik türleri de sayıyı artırmaktadır. Ancak bu çalışma tamamen Batı müziğinin nağmeleri ve kültür standartları içinde yapıldığından, bizim immünologlarımız ve müzisyenlerimizin Türk müziğinin değişik makamları açısından bu tip deneyleri insanımızın hizmetine sunulmak üzere tekrarlamasında büyük fayda vardır.

1937 yılında Sir James Jeans'ın kaleme aldığı The Science of Music'de müzik; ilmî olarak ele alınmış, müzik nağmelerinin farklı tonlarının insan ruhuna tesir ettiği, Lydian modu denilen bir makamın insanı karamsarlığa ve acıya ittiği tespit edilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu'na bir dönem pâyitahtlık yapmış Edirne'de müzikle tedavi için Dar'uş-Şifa adında özel bir hastahane kurulmuştur. Aynı dönemde, Orta Çağ Avrupa'sında akıl hastaları, içlerinde şeytan var diye diri diri yakılırken, Edirne'deki bu merkezde akıl ve sinir hastaları, psikolojik rahatsızlıkları olanlar, kuş sesleri, su şırıltıları ve ilâhiler ile tedavi ediliyordu.

Müzikle Tedavi Ne Sağlar?
1) Müzik ruhta değişiklikler meydana getirir,
2) Sosyal münasebetlerimizi güçlendirir,
3) Bazı yönleri ilmî olarak bilinen, bazılarının da açıklanmayı beklediği, müziğin vücuda fizikî tesirleri vardır (IgA örneği),
4) Psikolojik tesirleri vardır,
5) Koruyucu hekimlik alanında kullanılır.
6) Doğumda, stres azaltma ve ağrı giderici olarak faydalanılır,
7) Nörolojik hastalıklarda, motor sinir sistemi hastalıklarında, fizik tedavi metodu olarak yararlanılır.

Tedavi Türleri
Sözlerle ifade: Konuşma güçlüğü çekenlerde kullanılır. Nefes kontrolünün nasıl sağlandığı öğrenilir. Yaşlılarda hafıza kayıplarının tedavisinde kullanılır.
Enstrümanla meşguliyet: Motor sinir sistemi bozukluklarının tedavisinde başvurulur. Bir âlet çalma ve grupla çalışma, kendine güven duygusunu artırır.
Ritm: Kas katılığı, eklem rahatsızlığı, denge bozuklukları, motivasyon eksikliği gibi rahatsızlıklara iyi gelmektedir.
Dinleme: Zihnî kabiliyetlerimizden olan dikkat ve hafızayı artırır. Kendimizi ve kültürü anlamamıza yardımcı olur. Kendine güven duygusu kazandırır.

Abdülkadir Akcan

Kaynaklar
- "Power of Music", Early Childhood News, by F. Ruscher.
- Reader's Digest Magazine, 1999.
- Music Therapy. ca-Kanada Müzikle Tedavi Merkezi.
- tampamusic. com - misci Academi.
- www.newsweek.com


  
1148 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Köy Enstitüleri


Köylünün yaşantısının, görünmez güçlere, efsanelere, mucizelere, mezheplere, tarikatlara, cemaatlara, kadere, uğura, muskaya ve hurafelere dayalı, akıl ve bilimsellikten uzak, körinançlar bütünü halindeki safsatalardan
arındırılmasını Köy Enstitüleri kuruluşları sağlayacaktı.



Köy Enstitüleri hareketi; Atatürk’ün ortaya koyduğu akıl ve bilimin öncülüğündeki, bilimsel dünya görüşü doğrultusunda, bilimsel ve sanatsal değerlere dayalı, Hasan Ali Yücel’in bakanlığı döneminde, İsmail Hakkı Tonguç’un yaratısı, özel bir pedagojik öğretim metodu içeren, Türk köylüsü ve toplumuna özgü, Rönesans ve aydınlanma hareketiydi.

Türk köylüsü, asırlarca ihmal edilmiş ve ona en ufak hizmet bile sunulmamıştır. Aslında Türk köylüsü zeki ve yaratıcı bir özelliğe sahiptir. Ancak, ne yazık ki, Türk köylüsünün bu özelliği, Osmanlı döneminde, değerlendirilememiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, Türk köylüsünün alın teri ve emeği ile elde edilen ekonomik güç sayesinde, 620 yıl varlığını sürdürebilmiştir. Türk köylüsü aç kalmış, yoksul kalmış, ancak varlığını Osmanlı İmparatoprluğuna adamaktan geri kalmamıştır.

Osmanlılar, Türk köylüsüne hizmet götürecekleri yerde, Arap – İslam ideolojisinin, kültür ve uygarlığının etki alanını daha da genişletmeye çalışmıştır.
Köylülerimiz, hiyerarşik yaratılış ilahi düzenine ve kadere bağımlı olarak yaşamaya alıştırılmıştır. Bu yüzden köylülerimiz, altı yüz yılı aşkın bir zamandan beri, hiçbir şeyin, hiçbir güzelliğin farkına varamadan, kader ve öbür dünya mutluluğuna bağlı olarak yaşamışlardır. Hatta umut nedir, onu bile yaşayamayanlar, bu dünyanın boşluğunda bir hayal gibi yok olup gitmişlerdir. Köylülerimiz, asırlardır; sabır, şükür ve umutla yaşamaya alıştırılmış olup, aldatmaca bir mutluluk uygulamasıyla avutulagelmişlerdir.

Asırlardır köylülerimiz, vergi almaya, düşmana karşı savaş alanında kaynak olarak kullanılmaya yönelik canlı bir araçtı. Mutlu olmak şöyle dursun, insanca yaşamaktan uzak, köle gibi kullanılmak ve öyle yaşamak, köylülerimizin ve halkımızın değişmeyan kaderiydi. Dinsel yorumcu ve kadercilere göre, sanki Allah, onlara, ölünceye dek, hep köle gibi bir yaşam biçimi çizmişti.  Zavallı köylülerimize ve halkımıza bu anlayış ve yanlışlar Allah buyruğu olarak gösteriliyordu. Bu buyruk köylülerimize özel olarak Allah tarafından gönderilmiş bir “ilm-i ilahi” olarak kabul ettirilmiş ve köylüler, ölüm ötesi –öbür dünya- ahiret yaşamının mutluluğu ile aldatılagelmişlerdir.
Köy Enstitülerinin öncelikli amacı, köy insanını hiçbir kuvvet, yalnız kendi hesabına insafsızca istismar etmesin, köylülere köle ve uşak muamelesi yapamasın diye, köylüye kendi öz haklarına sahip çıkabilecek, demokratik haklarını elde edebilecek bilincin kazandırılmasını sağlamaktı.
Tarım alanında dünya standartlarını yakalayacak yaratıcı, üretici ve girişimci etkinlikleri yapacak köy insanının yaratılması sağlanacaktı. Bu nedenle, kendi öz haklarına sahip çıkmasına yönelik feodal sömürüye, yani toprak ağalığına karşı bilinçlendirilmesi zorunlu hale gelmişti. Bu bilinç ancak Köy Enstitüleri hareketiyle sağlanabilirdi. Bu nedenle eğitimin, Atatürkçü, akıl ve bilim doğrultusundaki bilimsel dünya görüşünün güdümüne alınması sağlanacaktı.
Köylünün yaşantısının, görünmez güçlere, efsanelere, mucizelere, mezheplere, tarikatlara, cemaatlara, kadere, uğura, muskaya ve hurafelere dayalı akıl ve bilimsellikten uzak körinançlar bütünü halindeki safsatalardan arındırılmasını Köy Enstitüleri kuruluşları sağlayacaktı.

Köy Enstitüleri yüksek bölümüyle, yirmi bin öğretmeniyle, yetiştirdiği yazar, şair ve sanatçıları ile Türkiye’nin geleceği çok parlak gözüküyordu. Bu etkinlikle, tüm Türkiye’nin eğitimi – öğretimi Köy Enstitüleri eğitim metoduna dönüştürülecekti.
Köy Enstitüleri’nin amaçlarından en önemlilerinden biri de, Türk köylüsünü ve halkını; Arap halkının inanç ve geleneklerine bağlı, Ortaçağ Arap İslam Uygarlığı’nın oluşturduğu, Kuran düzenlemesi ile, Eş’ari’nin akıl ve bilim düşmanlığı denilen körinanca yönelik, sözde, Allah tarafından (ilm-i ilahi) gönderildiği söylenen Arap ulusçuluğunun yaratmış olduğu kültür ve uygarlığına bağlı olarak yaşamaktan kurtarmaktı. Böylece, Köy Enstitüleri eğitim kuruluşları ile, kendi öz ulusal kültürümüzü oluşturarak, akıl ve bilimin öncülüğünde, kendi uygarlığımızı yaratmaya yönelik amacın yaşama geçirilmesi sağlanacaktı.

Batı tarihinde Fransa’da uygulandığı gibi, ne acıdır ki, Türk köylüsü ve halkına da uygulanmış olarak değerlendirilen Obskürantizm ve Obstrüksiyon olayı, yani köylünün ve halkın toplumsal gelişmesini engelleme yolu ile devleti daha rahat yönetme düşüncesi, Osmanlı döneminde de yaşanmıştır.
Köy Enstitüleri hareketi ile, köylünün ve halkın üzerinde yaşatılan Obskürantizm ve Obstrüksiyon uygulamasına son veriliyordu.

1950 DP (Demokratik Parti) döneminde de, aynı anlayış uygulanmaya konmuştur. Çünkü Köy Enstitüleri‘ni kapatmak, Obskürantizm ve Obstrüksiyon olayının ta kendisidir. Bu uygulama ile köylünün bilinçlenmesi önlenmek isteniyordu.

Köy Enstitüleri’nin etkinliği ile uyanan köylüler, kendi öz haklarına sahip çıkmaya, toprak ağaları ve köylüyü sömürmeye alışmış egemen sınıf ve devlet yöneticilerinin rahatı ve mutluluğu bozulmaya başlayınca, mutlu ve egemen kesim, Köy Enstitüleri’ne karşı cephe oluşturmuşlardır.

Köy Enstitüleri’ni kapatmak için çeşitli iftira ve entrikalar oluşturulmuştur. DP’li bir milletvekilinin Konya ilinin Durlas köyü halkına yaptığı konuşma şu şekildedir:

“Köy Enstitüleri’nde kız ve erkek öğrenciler birlikte eğitim görüyorlar. Bu nedenle, kız erkek birlikteliğinden dolayı, fuhuş olayı yaşanmaya başlanmıştır. Biz, DP iktidarı olarak, Köy Enstitüleri’nde okuyan kızlarınızı erkeklerden ayırdık. Onları Kızılçullu Köy Enstitüsü’nde topladık. Böylece kızlarınızın namusunu kurtardık.”

DP iktidarı, Köy Enstitüleri’nin kapatılışıyla birlikte; 1932 yılından itibaren Türkçe okunmaya başlayan ezanın yeniden Arapça okunmasını sağlayarak, Arap kültür ve uygarlığına yeniden dönüşün yolunu açmış, böylece Türk köylüsü ve halkının uyanışı önlenmeye çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur.

Musa Kâzım Yalım,

1950 - 1951 Hasanoğlan Köy Enstitüsü Mezunu.

05. Ocak 2011