Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam252
Toplam Ziyaret738915
Mutlu Yıllar

Sürekli anlaşmazlığın ve uyumsuzluğun nedenleri; kadınla erkek arasındaki dinsel ve yasal engeller ile toplumların arasındaki sınırlar ve kurallardır!
Adnan YALIM


Yeni yılda çocuklarınıza, bilgi yerine, özgün olanı; sporu, müziği, resim çizmeyi, kitap okumayı, yemek yapmayı, insanların birbirlerinden farklı olduklarını anlamalarını sağlamak için de, sanatı öğretin!

Ayrıca; sembol ve ritüeller yerine,

Değerleri; dil ve sanat, hukuk ve tarih, sorumluluk ve sorgulama, çevre ve iklim bilincini...

♠ Yaşamayı; kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden yaşamayı...

Benlik edinmeyi; "kul benlik" değil, "özerk benlik" edinmeyi...

Düşünmeyi; kimseden emir almadan, bağımsız düşünmeyi...

İnanmayı; safsatalara değil, başarıya inanmayı...

Başkalarına değer vermeyi...

Ekip çalışmasının önemini... 

...öğretin çocuklarınıza!

Köşektaş” Adlı Şiirin Öyküsü
Şair Yazar Dr. Nedim UÇAR

"Yazdınız mı hasretliğin şiirini yazacaksınız;
Köşektaş'ı ve yöresini anlatırcasına...
Yazdınız mı sonsuzluğun şiirini yazacaksınız;
Sivri'ye, Bali Tepesi'ne ulaşırcasına..."
kosektas.net


 
Köşektaşlı Şair Nedim Uçar

Köşektaş Köyü'nü de içine alan bu yazı Şair hakkında 2002 yılında yapılan bir yüksek lisans tezi sırasındaki mülakattan alınmıştır:

Doğduğum KÖY: Kırşehir iline bağlı Avanos ilçesinin Kösektaş köyünde, rahmetli annemin söylediğine göre bağlar bozulurken ve pekmezler kaynatılırken dünyaya gelmişim. Nüfus cüzdanımda doğum tarihi 05.01.1945 olarak yazılıdır. Yaptığım araştırmalar sonucunda asıl doğum tarihimin 10.10.1944 olduğunu tespit ettim. Bu nüfus kayıtlarımız 1954 yılına kadar devam etti. Nedeni ise; Türk siyasetinin renkli siması olan rahmetli Osman BÖLÜKBAŞI’nın siyasi etkinliğini azaltmak için, o zamanki iktidar tarafından Kırşehir ilinin ilçeye, ilçe olan Nevşehir’in ise ile dönüştürülerek, Kırşehir’in, Nevşehir’e bağlanması sırasında, Kösektaş Köyü de, Avanos’tan alınarak, Hacıbektaş’a bağlandı. Bizim de on yıllık Kırşehir-Avanos kayıtlarımız, 1954 senesinde, Nevşehir-Hacıbektaş olarak kayıtlarda yer aldı. Çocukluk yıllarımda doğduğum köye çok yakın olan Kayseri’nin on yıllık ilimiz olan Kırşehir’in ve ilçemiz Avanos’un, ayrıca yeni ilimiz Nevşehir’in ve ortaokulu okuduğum yeni ilçemiz Hacıbektaş’ın kültür dokularından etkilenmiş olabilirim. Babam Kızıl Halilli soyundan Hoca Mehmet oğlu Halil Efe, annemde aynı soya bağlı Hacı Musa kızı Fatma (Fade) hanımdır. Ailemiz üç erkek, beş kız olmak üzere sekiz kardeşten oluşmaktadır.

Çocukluğum oldukça huzurlu ve mutlu bir ortamda geçti. Henüz dört yaşlarında bulunduğum sırada şiirle ilk defa tanıştığımı ve şiirsel sözler söylediğimi hatırlıyorum. Rahmetli annem benim şiirsel bir dille konuştuğumun farkına vardığı zaman önceleri çok şaşırdı. Bana hitaben oğlum, yavrum; sen ruhlara mı, karıştın, yoksa bu yaşta aşık mı oldun. Aşıklık karın doyurmaz ama olsun. Her şeyde bir hayır vardır. Bu da Allah’tan diyerek dua eder ve ellerimden tutarak yaptığı duaları yüzüme doğru üflerdi. Bende söylediğim sözlerin bir anlam ifade ettiğini düşünür mutlu olurdum. Özellikle tabiatta meydana gelen değişmeler beni çok etkilerdi. İlkbaharda kuşların cıvıl cıvıl ötüşleri, aniden havalanmaları, suların çağıl çağıl akışı. Bozdağın üzerindeki karların erimeleri ve vadilere mor renkli sislerin çöküşü, yaylalarında bin bir renkli kır çiçeklerinin açışı, leyleklerin yuvalarına çöp ve dal parçacıkları taşımaları, kuzuların melemeleri, sığırların köye dönüşü, askere gidenlerin uğurlanmaları, dönenlerin şeker ve helva dağıtmaları, dalların yaprakla donanması, geceleri gökyüzünde yıldızların pırıl pırıl yanmaları, hele de sarı yıldızın sanki bana göz kırpar gibi duruşu, benimle dertleşmesi, zamanı gelen yıldızların arkalarında bir iz bırakarak kaymaları, Ay’ın değişik biçimlerde doğuşu, Güneşin Kaçkaç’ın sırtından yükselerek Çataldağ’ın çatağından altın bir avize gibi guruba dalması, Üçkuyu ovasındaki ekinlerin yeşil bir deniz gibi dalgalanmaları, daha binlerce sayabileceğim her şey ama her şey ilgimi çeker ve sanki benimle konuşmak ve dertleşmek isterlermiş gibi gelirdi. Bunca güzellikler karşısında duyarsız kalmam beklenemezdi. Gördüğüm nesneler dilimin döndüğünce ve aklımın erdiğince bir şeyler söylemeye çalışırdım. Bende henüz dört yaşlarında başlayan bu şiir söyleme tutkusu hiç eksilmedi. Her geçen gün üst üste yığılarak devam etti. Bende bu yükü taşıyabilmek için gecelerimi gündüzlere katarak çalıştım ama çok çalıştım, göz nuru ve yürek teri döktüm. Ben şiirle doğdum, şiirle yaşayacağıma inanıyorum. Şiir benim için vazgeçemediğim bir kara sevdamdır.

İlkokul birinci sınıfta iken rahmetli öğretmenim Yahya DOĞAN, Karacaoğlan’dan 4 kıtalık bir şiir okudu. Şiir bitince söz istedim ve ayağa kalkarak öğretmenimin okuduğu ve o anda duyduğum şiirin tamamını okudum. Öğretmenim ve sınıftakiler çok şaşırdılar. İlkokulda yazdığım şiirleri bir defterde toplamıştım. Ne yazık ki o defterim bilinçsizce tandır tutuşturmak için yakılarak heba olmuştu. Elimde ortaokul yıllarında yazdığım şiirlerimden bir bölümü vardır. Polis Koleji ve Polis Akademisinde okuduğum sıralarda yazdığım şiirlerde mevcuttur. Ancak bu dönemdeki şiirlerimin yeterli ilgi gördüğünü söylemem yanlış olur. Özellikle ortaokul yıllarında, yazdığım şiirlerim o zamanki köyleri anlatmaktadır. Onların bazılarını 1974 yıllarında çıkarttığım ÖKSÜZ isimli kitabımda yer almıştır. İlk yazdığım şiirlerimden bir tanesi olan KÖY GERÇEĞİ isimli şiiri 1958 yılında yazdım. Bu şiirim şöyledir:

KÖY GERÇEĞİ

Taş ile kerpiçten düz örtü damlar,
Çıra ışığında erir akşamlar,
Teneke çerçeve kağıttır camlar.

Bulgur pilavından bezen kapkacak,
Mobilgaz yerine külleli ocak,
Tezekte pişecek yerde yenecek.

Bir özellik taşır duvarın rengi,
Yeğane sırdaşı kalbur, elengi,
Çivi yaraları yüzde frengi.

On parça yamalık unun çuvalı,
Topal fare gece evin kralı.

İşte bu ve bunun gibi şiirler; ilk yazılı denemelerim sayılabilir.

Köşektaş Köyü'nün, Anadolu'nun, hatta dünyanın odak merkezinde olduğunu haritalarda bile görmek mümkündür. Bu köyde, her aileden en az birkaç kişinin yüksek eğitim ve öğretim yapmış olması, köydeki gençlerin neredeyse tamamının, en azından lise eğitimi almış olması; sanat, kültür ve eğitim açısından bu kadar ön plana çıkmış olmasının nedeni, elbette günün birinde uzmanlarca araştırılacak ve Anadolu'nun ve köylerimizin tarihine ışık tutacaktır.

Şair Dr. Nedim UÇAR





0 Yorum - Yorum Yaz
Din ve Bilim


Din ve Bilim
Doç. Dr. Şafak Nagajima

Biz insanlar, -bugünkü bilgilerimize göre- diğer canlılardan farklı olarak derin bir düşünme, yansıtma yeteneğine ve öz bilince sahibiz. Bu özelliklerimiz bizi, kendimize, çevremize, yaşama dair karmaşık sorular sormaya ve anlam arayışına iter. Kimimiz cevapları dini inançlar ve öğretilerde ararken, kimimiz de bilimin bistürisiyle yara yara, bilinmezin derinliklerine ulaşmaya çalışır.
Peki bu iki yaklaşımın arasındaki temel farklar nedir?
Dinler, bir inanç sistemi temelinde şekillenir ve yaşamın anlamını yaratıcı bir güç veya ilahi bir amaca bağlarlar. Kutsal metinler, ritüeller ve gelenekler aracılığıyla bu anlamı sunarlar.  Din, genellikle şüpheye yer bırakmayacak mutlak bir doğruyu hedefler ve o doğruya inanmayı amaçlar.
Bilim ise şüphecilik ve sorgulamaya dayanır. Gerçeği gözlem ve deneye dayalı objektif ve kanıtlanabilir bir yöntemle arar. Bilim insanlarının amacı, evreni ve insan yaşamını mantıklı ve deneylere dayalı açıklamalarla anlamaktır.
Dinler, genellikle değişmeyen ve sınanamayan bir inanca dayanır. Yanlışlanamaz veya test edilemezler. Örneğin, yaratılış konusu, evrenin nasıl yaratıldığına dair kesin bir inanç içerir.
Bilim ise yanlışlanabilirlik ilkesine dayanır. Bilimsel iddialar test edilebilir ve sınanabilir. Bilimsel bir açıklama veya teorinin yanlış olduğu deney veya gözlemle kanıtlanabilir.  Örneğin, yerçekimi teorisi belirli deneylerle sınanabilir ve yanlışlanabilir.
Dinler, genellikle doğaüstü bir varlık veya güç tarafından yönlendirildiğine inanılan bir anlamı öne çıkarır. İnsanların yaşamları, ilahi bir plana göre şekillenir. Evrenin kökeni, yaşamın amacı ve ölüm sonrası yaşam gibi metafizik soruları yanıtlamaya çalışırlar.
Bilim, doğaüstü açıklamalara dayanmaz ve kanıtı olmayan iddialarda bulunmaz. Kanıtı olmayan bir iddia zaten bilimsel değildir. Evrenin işleyişini doğa yasalarını kullanarak anlamaya çalışır. Bilim insanları, temel metafizik soruları yanıtlamak yerine gözlem ve deneylere dayalı olarak ölçülebilir ve anlaşılabilir gerçekleri anlamaya çalışırlar.
Dinler, genellikle kişisel inanç ve deneyimle ilişkilendirilirler. Her insan dinini kişisel bir biçimde yaşar ve yaşamın anlamını kendine özgü bir şekilde deneyimler.
Bilim ise evrensel ve nesnel bir perspektifi vurgular. Her yerde geçerli olabilecek bilgilere ve anlamlara ulaşma amacını taşır. Bilimsel bilgi, kişisel inançlardan bağımsızdır ve genellikle genel kabul gören gerçeklere dayanır.
Özetle, yaşamın anlamını dinlerde bulmakla bilimde aramak arasındaki temel fark, inanç ve şüphecilik, doğaüstü ve doğal, mutlaklık ve test edilebilirlik/yanlışlanabilirlik, kişisel ve evrensel gibi unsurları içerir. Bu iki yaklaşımın farklılıkları, insanların yaşamı yorumlama biçimlerini önemli ölçüde etkiler. Her iki yaklaşım da insanlar için farklı anlam ve tatmin kaynakları olabilir.

Doç. Dr. Şafak Nakajima