Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam59
Toplam Ziyaret760908
Norman Rockwell

Bir spor olayı, bir tartışma, zorlu bir çalışma, bir çeşit gevezelik, Norman Rockwell'in işlemiş  olduğu, resimlerine yansıtmış olduğu kimi konular, ancak uyum yıllarında ABD'li polis memurlarının himayesinde okula giden bir kız çocuğunu konu edinen “Hepimizin Yaşadığı Sorun” adlı çalışması, belki de en dikkate değer olanı.

Üretken ve yetenekli bir illüstratör olan Norman Rockwell, 20. yüzyılın ortalarında Amerika'nın en popüler sanatçısıymış ve haftalık The Saturday Evening Post dergisi için üç yüzün üzerinde kapak resmi çizmiş. 

Tarzı abartılı bir gerçekçilik olan Rockwell’in resimleri, gerçek gibi görünen insanlar, sadece bir miktar karikatür içeriyor. Rockwell zamanla, Saturday Evening Post'un okuyucu kitlesinin ilgisini çeken hikayeler ve karakterler konusunda uzmanlaşmış: Beyaz, Orta Sınıf Amerika, Yaramaz Çocuklar, Vızıltılar ve At Kuyruklular, Yakışıklı Kocalar ve Pembe Yanaklı Eşler, Nazik ve Kibar Büyükler, Sevimli Köpekler ve daha niceleri,  kimi zaman belirli bir anın hemen öncesinde, kimi zaman da  hemen sonrasında yakalanmışlar Rockwell’in fırçasına.

Resime konu olan Ruby Bridges, 1954 yılında doğmuş; aynı yıl yüksek mahkeme, aldığı bir kararla, o yıllarda okullarda yapılan ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğunu ilan etmiş. Ancak, Ruby Bridges anaokuluna başladığı yıllarda, birçok okul yüksek mahkemenin aldığı karara uymamış. Ruby'nin ebeveynleri, New Orleans'taki okullarda yapılan ayrımcılığa karşı çıkmışlar, fakat bunun bedelini çok ağır ödemişler: Babası işini kaybetmiş, çiftçilikle uğraşan büyükannesi ile büyükbabası topraklarından ayrılmak zorunda kalmış. 

Evli ve dört çocuk annesi olan bayan Bridges Hall, New Orleans'ta, demokratik değerleri; hoşgörüyü, saygıyı ve tüm farklılıkların uyum içinde yaşamalarını teşvik etmek amacıyla, “Ruby Bridges Vakfı”nı kurmuş. Barack Obama, okullarda ayrımcılığa karşı başlatılan mücadelenin 50. yıldönümünde, Norman Rockwell Müzesi’ni Ruby Bridges Hall ile birlikte gezmiş ve o tablonun önüne geldiklerinde: "Eğer siz olmasaydınız, ben bugün başkanlık koltuğunda oturmayabilirdim!” demiş.

Ruby'nin okula yürüyüşü, Amerika’daki iç savaşa kadar uzanan bir tarihin parçası olmuş. Abraham Lincoln'ün özgürlük bildirgesine ve ABD anayasasında köleliği kaldıran bir değişikliğin kabul edilmesine rağmen, Afrika kökenli Amerikalılar hiçbir zaman tam anlamıyla özgür olamamışlar. 1800'lerin sonlarına gelindiğinde ise, güney eyaletlerde yürürlükte olan "Jim Crow Yasaları", siyah tenlilerin kütüphaneler, okullar, toplu taşıma araçları ve yüzme havuzları gibi herkese açık sosyal tesisleri beyaz tenlilerle paylaşmalarını engellemiş..

Bilgi: Bu sütuna aktarılan bilgiler, "The Saturday Evening Post" adlı haftalık bir derginin Internet sayfasından edinilmişlerdir! 

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Kemerli Çeşme


Bugün nerede bir çeşme görsem, soğulmuş, hatta oluğu olana da 
rastlamıyorum, üzülüyorum, Kemerli Çeşme’nin akıbetinin
gördüğüm o çeşmelere benzemesini istemiyorum!
İBRAHİM ÖZSOY

KÖŞEKTAŞ KÖYÜ KEMERLİ ÇEŞME

  

İBRAHİM ÖZSOY 

SUYUN HAYATIMIZDAKİ ÖNEMİ; ÖZ VE DERE, LEYLEKLER VE KURBAĞALAR,
KEMERLİ ÇEŞME
 
Köşektaşlı iyiliksever İbrahim Özsoy'un bir döneme ait olan anılarını içeren bu yazı, sayın İbrahim ÖZSOY'la yapılan sohbet esnasında
tutulan yazıntılara yapılan bireşim* sonucu genişleyerek
aşağıdaki halini almıştır.
kosektas.net

Muhterem Köşektaşlılar, suyun hem kendisi çok kıymetlidir, hem de bulunduğu yeri kıymetlendirir. Su olmadı mı, hayat da olmaz. Gerek içmek için, gerek diğer ihtiyaçlarını giderebilmek için, bütün canlılar suya bağımlıdır.

Hepimiz tarafından bilindiği üzere köyümüz, konumu itibarıyle, oldukça kurak bir bölgede yer almaktadır. Bilhassa son yıllarda yazların çok kurak geçmesi, bahar ve kış aylarındaki yağışların toprağın ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte olmaması, sadece köyümüzde değil, ülkemizde ve hatta tüm dünyada belli başlı bir sorun haline gelmiştir.

 

Fotograf: Özcan Antike

Fotograf: Özer Akdemir


Oysa zamanla köyümüz ile etrafı yemyeşildi. Öz ve dereden şırıl şırıl akan su, sadece insanlara değil,  evcil ve yabani hayvanlara da nice nimetler sunardı. Köyümüze gelen göçmen kuşları, özellikle de leylekler ile çıgırtkan yavruları, köyümüzdeki doğal yaşama ayrı bir renk katardı.
 
   

O yıllarda yağmur eksik olmadığından sürekli sulak kalan öz ve çevresini, genellikle göl ve su birikintileri yakınlarında, yarı kara, yarı sucul bir hayat süren kurbağalar, sabah akşam durmaksızın gu vak vak, gu vak vak sesleriyle inletirlerdi. Kurbağaların bir başka özellikleri de, genelde larvalarla beslendiklerinden, insanlara ve hayvanlara zarar veren sivrisinek ve diğer haşaratların çoğalmalarına fırsat vermemeleriydi.

Dere ve öz boyu uzanan iğde, kavak ve söğüt topluluğunun etrafa saçtığı mis koku, sessizlik, dinginlik, serinlik ve yeşil örtü, köyümüzün bu bölgesine görkemli, görkemli olduğu kadar da gizemli bir hava katardı. 

Ancak ne yazık ki, son birkaç yılda etkisini gittikçe artıran kuraklık nedeniyle, kurbağaların ve leyleklerin beslenebilecekleri çayırlık ve sulak alanların kuruması, barınabilecekleri iğde, söğüt ve kavak topluluklarının yok olması, iğde kokuları ile kurbağa sürülerinin yok olmasına, leyleklerin ise köyümüzü tümden terketmesine neden olmuştur.

Tüm bunlar, sadece insanların değil, tüm canlıların suya doğrudan veya dolaylı olarak bağımlı olduklarını çok açık bir şekilde izah etmeye yeten gerçeklerdir.

Çok açık ve basit bir gerçek daha var ki, o da, ne zaman ve nerede olursa olsun, insan susadığında, susuzluğunu giderecek en iyi içecek türü sudur!

Sene 1987’ydi. Almanya’dan henüz yeni dönmüştüm. Kayseri’ye gitmek için Uçkuyu’ya inmiş, Kırşehir’den gelecek otobüsü beklemekteydim. Irgatlık mevsimi olduğundan kavurucu bir sıcak vardı. Ancak, orada gölgesine sığınabileceğim tek bir ağaç bile yoktu. Karşı tarafta çam ağaçları vardı ama, otobüsü kaçırırım korkusuyla bulunduğum yerden uzaklaşamıyordum.

   

 Fotograf: Necdet Cengiz Şen

 Fotograf: Necdet Cengiz Şen


Neden sonra, Ankara istikametinden gelip Kayseri istikametine gitmekte olan bir taşıt durdu. Taşıttan inen bir şahıs bana doğru geldi. Selam sabah ettikten sonra; “Hacı amca, arabada ağır bir hastamız var. Uzun bir süreden beri su diye inliyor. Bu yakınlarda su var mı?” diye soru yöneltti. Ben ise, Göğce Höyük Mevkii’ni kastederek; “Geldiğiniz istikamette, asfaltın hemen aşağısında, pınar vardı, keşke orada durup hastanızın su ihtiyacını giderseydiniz. Bu yakınlarda başka su olan yer yok. Ancak, gideceğiniz istikamette, yaklaşık 2-3 km ileride benzin istasyonu var. Orada mutlaka su bulabilirsiniz.” dedim ve yolcu ettim. Taşıtdakilerin hepsi de yorgun ve bitkin bir haldelerdi. Uzun bir yolculuktan geldikleri belliydi. İşin kötüsü, yanlarında bir de hasta vardı.

Hiç beklemediğim bir anda yaşadığım bu olay, beni haddinden fazla etkilemişti. Kayseri’den döner dönmez merhum Hacı Kazım (Dündar) ile merhum Ali Çavuş (Uçar)’a gittim ve o gün Uçkuyu’da yaşadığım o elim durumu izah ettim. Köyümüzün bu bölgesinde şiddetle bir çeşmeye ihtiyaç duyulduğunu, bu yönde başlatılacak ve yürütülecek bütün çalışmaları maddi ve manevi olarak desteklemeye hazır olduğumu belirttim.  

Her ikisi de benim bu fikrime ortak oldular. Ertesi gün kalkıp, Halim Çavuş (Karatekin)’un elmalığının altındaki  pınara baktık. Kuytu içindeki kaynakta iki oluğu dolduracak bollukta bir su olduğuna kanaat getirdik.

Fazla vakit kaybetmeden işe koyulduk. Kırşehir’e gidip mühendis getirdik. Mühendis tüm ölçümleri yaptı ve ihtiyaç olan malzemenin listesini hazırladı. Tesbit ettiği malzemelerle birlikte kepçe, usta ve ameleleri bir an önce tedarik etmemizi tembih etti ve Kırşehir’e hareket etti.

Birkaç gün içerisinde ihtiyaç olan her bir şeyi tedarik edip mühendisi bilgilendirdik. Mühendis geldi ve onun kılavuzluğunda kazı işine başladık. Mühendis tarif etti, kepçe kazdı. Ameleler ise açılan kanala boruları yerleştirdiler. Bu şekilde devam edip suyu yukarıya çıkardık. Biz kazı ve boru yerleştirme işleriyle meşgülken, Kayseri’den getirdiğimiz yapı ustaları da çeşmenin duvarını örmekte idiler.

Vakit kaybetmemek ve çeşmeyi bir an önce akıtabilmek için var gücümüzle çalışıyorduk. Kanal açma ve boru döşeme işini ara vermeksizin sürdürerek, kaynak suyunu çeşmenin bulunduğu bölgeye ulaştırdık.

Artık su gelmişti. Çeşme duvarının örüm işi de hemen hemen bitmek üzereydi. Kayserili ustalar, çeşmenin adının “Köşektaş Köyü Kemerli Çeşme” olması yönünde bir öneri getirdiler. Ustaların yapmış olduğu bu öneriye itiraz etmedik ve çeşmenin adı böylece Kayserili ustalar tarafından “Köşektaş Köyü Kemerli Çeşme” olarak belirlenmiş oldu.

Tüm işleri henüz yeni bitirmiştik ki, o bölgeden sorumlu Karayolları Bölge Müdürlüğü; “Çeşmenin bulunduğu mıntıkada mutlaka bir tuvalet olması gerekir. Aksi takdirde, çeşme ve çevresinde kirlilik meydana gelir!” gerekçesiyle, çeşmeye çok yakın, çok da uzak olmaması kaydıyla bir tuvalet yapılmasını şart koştu. Karayollarının bu isteğini tez elden yerine getirip, çeşmeye münasip mesafede bir tuvalet yaptırdık.

Daha sonraki yıllarda, kuraklığın da etkisiyle, çeşme suyunda gözle görülür, hatta soğulmaya yakın nitelikte bir azalma oldu. Ancak, belirli aralıklarla yaptığımız iki ayrı takviye ile suyun tümden kesilmesini önledik.

Bugün nerede bir çeşme görsem, soğulmuş. Oluğu olana da rastlamıyorum. İçim gidiyor. Kemerli Çeşme’nin akıbetinin bu gördüğüm çeşmeler gibi olmasını istemiyorum.

Her kamu malı gibi, su kaynaklarının ve çeşmelerin korunup kollanmasına, bugün her zamankinden daha çok gereksinim var. Çünkü, giderek belirginleşen kuraklık tehlikesi, biz canlı varlıkların geleceğini tehdit etmeye başlamıştır.

   

Su ve su kaynaklarını gerektiği gibi koruyabilmek için susuz yaşamanın ne demek olduğunu bilmemiz gerekir. Bu gerçekten hareketle, suyu ve susuzluğu tanıdığımız ölçüde, onu koruma ve kollama isteğimiz güçlenecektir. Çünkü, tam olarak tanınmayan, kabüllenilmeyen bir nesnenin, ne sevilmesi, ne korunması, ne de sahiplenilmesi mümkündür.

Alın size, Kemerli Çeşme’nin yapılış hikayesi. Baştan sona her şey bu şekilde gelişip sonuçlandı ve hiç beklemediğim bir anda yaşadığım elim bir olay bende, su kadar kıymetli ve anlamlı bir yaşam iksirini, köyümüzün o bölgesine götürüp çeşme şeklinde tüm insanların kullanımına sunma fikrinin oluşmasına neden oldu.

Muhterem Köşektaşlılar, su kaynaklarının kıymetini bilin; koruyun, kollayın, yaşatın. Su gibi aziz olun! Allah’a emanet olun! İbrahim Özsoy.

*Bilgiler ve bireşim: Lütfullah Çetin


Teyyareler Köye İndi


Hüseyin Seyfi

Unutulmaya yüz tutmuş konuları, berrak bir dille yazıya yansıtarak, Internet ortamında manşetleştiren öğretmen Hüseyin Seyfi'ye çok teşekkür ederiz!
kosektas.net

Köyde kiremitli derme çatma üç binadan biri okul, biri sağlık- ebe evi, buna, köylü ‘ebe damı’ diyordu. Diğer kiremitli ev ise askerlik görevini yaparken gözlerini kaybeden Omar Emmi’ye devlet tarafından yaptırılmıştı. Bunlara bir de çinko kubbeli camiyi sayarsak biraz modern görünümlü dört bina. Bu modern görünümlü dört binadan dolayı köye iki uçak indiğine tanık olmuştuk.

Islak bir mart ayında dört kızdan sonra Doyduk Teyze’nin üçüz doğurduğu seneydi. Mahallede yedi sekiz yaşlarında birkaç çocuk bebekleri merak edip, Doyduk Teyze’nin evine bebekleri görmeye gitmiştik.

Bebeklere sevgi ile bakarken dışarda şiddetli bir gürültü işittik. Ara sıra köye gelen motorlu araçların gürültüsüne koşan biz çocuklar, bebekleri beşiklerinde bırakıp dışarı fırladık. Toprak evlerin tepeleri bir anda insanlarla dolmuştu. Gökyüzünde iki uçak alçaktan uçuyor köy üzerinde sanki şov yapıyordu.

İnsanlar uçaklara el sallıyor, şapkası olan yetişkin erkekler şapkalarını ellerine almışlar uçakları selamlıyorlardı. Bir iki kişi de bayrak gösteriyordu. Uçaklar gökyüzünde üç beş kilometre kadar uzaklaşıyor, tam ayrılacaklar sanıldığı anda geri dönüyorlar alçaktan köy üzerinde uçuyorlardı. Sonunda bu kadar kalabalığın merakını ve selamlayışını kıramadı uçaklar ve arka arkaya iki kuş gibi harman yerine indiler. O zamana kadar değil uçak, doğru dürüst makinalı araç bile görememiş çocuklar ve köylüler karşıya, harman yerine hücum ettiler. Uçaktan birer pilot inerek köylüleri, köylüler de onları karşıladı.

Çok geçmeden uçakların iniş nedenleri anlaşılmıştı. Köyü Hacıbektaş sanmışlar geçerken Hacıbektaş Veli Türbesini ziyaret etmek istemişlerdi. Ebe evinin iki bayrağı sağlık ocağı, caminin minaresiz kubbesi Hacıbektaş Veli Türbesi görüntüsü vermiş pilotlar köye inmişlerdi. Taşıt olarak sadece at arabalarının kullanıldığı bir zamanda, tüm köylü ilk ve son kez köye inen tayyare görmüşlerdi.

Hüseyin Seyfi


Gerçekte bu bahçe eteğinde çiçeği olan herkese açıktır. Çiçeği bu bahçeye dikmek için; çiçeğin sağlam, sağlıklı ve kaliteli olması, çiçeğin güzel kokması gerekmektedir.

Hem bir bütün olarak hepimizin, hem de ayrı ayrı her birimizin olan bu bahçeyi çiçeklerinizden mahrum bırakmayın! kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası