Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam35
Toplam Ziyaret811936
Kitap Tanıtım Köşesi


𝐀𝐍𝐀𝐃𝐎𝐋𝐔’𝐃𝐀 𝐃Ö𝐑𝐓 𝐁İ𝐍 𝐘𝐈𝐋𝐈 𝐘𝐀Ş𝐀𝐘𝐀𝐍𝐋𝐀𝐑
Hüseyin SEYFİ

Başlık, Aralık 2016’da yayımlanmış kitabımın adı. Ankara, Grafiker yayınlarından çıktı. 224 sayfayı kapsıyor. Önemli dağıtım ve satış noktalarında satışa sunulmuş durumda.

Kitaba epeyce emek verdim. Fasılalarla on yıldan fazla çalıştım desem yeridir.
Milat Öncesinden altmış yetmiş yıl öncesine, altmış yetmiş yıl öncesinden de dört bin yıl öncesine tutulan ayna ve aynadan yansıyan fragmanlar. Anılar, gözlemler, belgeler, kaynaklar ve küçük kurgular. Yaşadıklarımız, dinlediklerimiz…

Zamanımızdan yetmiş yıl öncesinin sosyal, politik, ekonomik, kültürel, sağlık, inanç konularının asırlarca yıl öncesi ile karşılaştırma. Benzer ve ayrı yönleri, yani değişenler değişmeyenler. Ritüeller, masallar, mitolojiler, inançlar. Atlar, trenler, kırlangıçlar, yılanlar, inekler, koyunlar kuzular…

Altmışının üstünde her Anadolu insanının ,“Aaa, bu bizim köyde vardı, ya da bu bizim oralara çok benziyor,” diyerek okuyacağı bir kitap.

“İşduşnaya, ‘soyun, seni koyun yününe yatıracağım’ dedi. Puşara’nın giysilerini çıkartmasına yardım etti. Puşara, anadan doğma çırılçıplak soyundu. Açık havada, güneşe karşı koyun yünü ile sarındı sarmalandı, evin arkasına, güney tarafa yattı. Ağustos güneşinin tepeden kızdırmasıyla Puşara, duvar dibinde terledi, acıları hafifledi…”

“O, ne kadar süslenirse süslensin, kral olduğu kadar aynı zamanda önünde baş eğip selam verdiği, ellerini havaya kaldırıp, yalvarıp yakardığı otoritenin, tanrının kulu, kölesi, uşağı olduğunun farkındadır…”

Hüseyin SEYFİ

Kemerli Çeşme


Bugün nerede bir çeşme görsem, soğulmuş, hatta oluğu olana da 
rastlamıyorum, üzülüyorum, Kemerli Çeşme’nin akıbetinin
gördüğüm o çeşmelere benzemesini istemiyorum!
İBRAHİM ÖZSOY

KÖŞEKTAŞ KÖYÜ KEMERLİ ÇEŞME

  

İBRAHİM ÖZSOY 

SUYUN HAYATIMIZDAKİ ÖNEMİ; ÖZ VE DERE, LEYLEKLER VE KURBAĞALAR,
KEMERLİ ÇEŞME
 
Köşektaşlı iyiliksever İbrahim Özsoy'un bir döneme ait olan anılarını içeren bu yazı, sayın İbrahim ÖZSOY'la yapılan sohbet esnasında
tutulan yazıntılara yapılan bireşim* sonucu genişleyerek
aşağıdaki halini almıştır.
kosektas.net

Muhterem Köşektaşlılar, suyun hem kendisi çok kıymetlidir, hem de bulunduğu yeri kıymetlendirir. Su olmadı mı, hayat da olmaz. Gerek içmek için, gerek diğer ihtiyaçlarını giderebilmek için, bütün canlılar suya bağımlıdır.

Hepimiz tarafından bilindiği üzere köyümüz, konumu itibarıyle, oldukça kurak bir bölgede yer almaktadır. Bilhassa son yıllarda yazların çok kurak geçmesi, bahar ve kış aylarındaki yağışların toprağın ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte olmaması, sadece köyümüzde değil, ülkemizde ve hatta tüm dünyada belli başlı bir sorun haline gelmiştir.

 

Fotograf: Özcan Antike

Fotograf: Özer Akdemir


Oysa zamanla köyümüz ile etrafı yemyeşildi. Öz ve dereden şırıl şırıl akan su, sadece insanlara değil,  evcil ve yabani hayvanlara da nice nimetler sunardı. Köyümüze gelen göçmen kuşları, özellikle de leylekler ile çıgırtkan yavruları, köyümüzdeki doğal yaşama ayrı bir renk katardı.
 
   

O yıllarda yağmur eksik olmadığından sürekli sulak kalan öz ve çevresini, genellikle göl ve su birikintileri yakınlarında, yarı kara, yarı sucul bir hayat süren kurbağalar, sabah akşam durmaksızın gu vak vak, gu vak vak sesleriyle inletirlerdi. Kurbağaların bir başka özellikleri de, genelde larvalarla beslendiklerinden, insanlara ve hayvanlara zarar veren sivrisinek ve diğer haşaratların çoğalmalarına fırsat vermemeleriydi.

Dere ve öz boyu uzanan iğde, kavak ve söğüt topluluğunun etrafa saçtığı mis koku, sessizlik, dinginlik, serinlik ve yeşil örtü, köyümüzün bu bölgesine görkemli, görkemli olduğu kadar da gizemli bir hava katardı. 

Ancak ne yazık ki, son birkaç yılda etkisini gittikçe artıran kuraklık nedeniyle, kurbağaların ve leyleklerin beslenebilecekleri çayırlık ve sulak alanların kuruması, barınabilecekleri iğde, söğüt ve kavak topluluklarının yok olması, iğde kokuları ile kurbağa sürülerinin yok olmasına, leyleklerin ise köyümüzü tümden terketmesine neden olmuştur.

Tüm bunlar, sadece insanların değil, tüm canlıların suya doğrudan veya dolaylı olarak bağımlı olduklarını çok açık bir şekilde izah etmeye yeten gerçeklerdir.

Çok açık ve basit bir gerçek daha var ki, o da, ne zaman ve nerede olursa olsun, insan susadığında, susuzluğunu giderecek en iyi içecek türü sudur!

Sene 1987’ydi. Almanya’dan henüz yeni dönmüştüm. Kayseri’ye gitmek için Uçkuyu’ya inmiş, Kırşehir’den gelecek otobüsü beklemekteydim. Irgatlık mevsimi olduğundan kavurucu bir sıcak vardı. Ancak, orada gölgesine sığınabileceğim tek bir ağaç bile yoktu. Karşı tarafta çam ağaçları vardı ama, otobüsü kaçırırım korkusuyla bulunduğum yerden uzaklaşamıyordum.

   

 Fotograf: Necdet Cengiz Şen

 Fotograf: Necdet Cengiz Şen


Neden sonra, Ankara istikametinden gelip Kayseri istikametine gitmekte olan bir taşıt durdu. Taşıttan inen bir şahıs bana doğru geldi. Selam sabah ettikten sonra; “Hacı amca, arabada ağır bir hastamız var. Uzun bir süreden beri su diye inliyor. Bu yakınlarda su var mı?” diye soru yöneltti. Ben ise, Göğce Höyük Mevkii’ni kastederek; “Geldiğiniz istikamette, asfaltın hemen aşağısında, pınar vardı, keşke orada durup hastanızın su ihtiyacını giderseydiniz. Bu yakınlarda başka su olan yer yok. Ancak, gideceğiniz istikamette, yaklaşık 2-3 km ileride benzin istasyonu var. Orada mutlaka su bulabilirsiniz.” dedim ve yolcu ettim. Taşıtdakilerin hepsi de yorgun ve bitkin bir haldelerdi. Uzun bir yolculuktan geldikleri belliydi. İşin kötüsü, yanlarında bir de hasta vardı.

Hiç beklemediğim bir anda yaşadığım bu olay, beni haddinden fazla etkilemişti. Kayseri’den döner dönmez merhum Hacı Kazım (Dündar) ile merhum Ali Çavuş (Uçar)’a gittim ve o gün Uçkuyu’da yaşadığım o elim durumu izah ettim. Köyümüzün bu bölgesinde şiddetle bir çeşmeye ihtiyaç duyulduğunu, bu yönde başlatılacak ve yürütülecek bütün çalışmaları maddi ve manevi olarak desteklemeye hazır olduğumu belirttim.  

Her ikisi de benim bu fikrime ortak oldular. Ertesi gün kalkıp, Halim Çavuş (Karatekin)’un elmalığının altındaki  pınara baktık. Kuytu içindeki kaynakta iki oluğu dolduracak bollukta bir su olduğuna kanaat getirdik.

Fazla vakit kaybetmeden işe koyulduk. Kırşehir’e gidip mühendis getirdik. Mühendis tüm ölçümleri yaptı ve ihtiyaç olan malzemenin listesini hazırladı. Tesbit ettiği malzemelerle birlikte kepçe, usta ve ameleleri bir an önce tedarik etmemizi tembih etti ve Kırşehir’e hareket etti.

Birkaç gün içerisinde ihtiyaç olan her bir şeyi tedarik edip mühendisi bilgilendirdik. Mühendis geldi ve onun kılavuzluğunda kazı işine başladık. Mühendis tarif etti, kepçe kazdı. Ameleler ise açılan kanala boruları yerleştirdiler. Bu şekilde devam edip suyu yukarıya çıkardık. Biz kazı ve boru yerleştirme işleriyle meşgülken, Kayseri’den getirdiğimiz yapı ustaları da çeşmenin duvarını örmekte idiler.

Vakit kaybetmemek ve çeşmeyi bir an önce akıtabilmek için var gücümüzle çalışıyorduk. Kanal açma ve boru döşeme işini ara vermeksizin sürdürerek, kaynak suyunu çeşmenin bulunduğu bölgeye ulaştırdık.

Artık su gelmişti. Çeşme duvarının örüm işi de hemen hemen bitmek üzereydi. Kayserili ustalar, çeşmenin adının “Köşektaş Köyü Kemerli Çeşme” olması yönünde bir öneri getirdiler. Ustaların yapmış olduğu bu öneriye itiraz etmedik ve çeşmenin adı böylece Kayserili ustalar tarafından “Köşektaş Köyü Kemerli Çeşme” olarak belirlenmiş oldu.

Tüm işleri henüz yeni bitirmiştik ki, o bölgeden sorumlu Karayolları Bölge Müdürlüğü; “Çeşmenin bulunduğu mıntıkada mutlaka bir tuvalet olması gerekir. Aksi takdirde, çeşme ve çevresinde kirlilik meydana gelir!” gerekçesiyle, çeşmeye çok yakın, çok da uzak olmaması kaydıyla bir tuvalet yapılmasını şart koştu. Karayollarının bu isteğini tez elden yerine getirip, çeşmeye münasip mesafede bir tuvalet yaptırdık.

Daha sonraki yıllarda, kuraklığın da etkisiyle, çeşme suyunda gözle görülür, hatta soğulmaya yakın nitelikte bir azalma oldu. Ancak, belirli aralıklarla yaptığımız iki ayrı takviye ile suyun tümden kesilmesini önledik.

Bugün nerede bir çeşme görsem, soğulmuş. Oluğu olana da rastlamıyorum. İçim gidiyor. Kemerli Çeşme’nin akıbetinin bu gördüğüm çeşmeler gibi olmasını istemiyorum.

Her kamu malı gibi, su kaynaklarının ve çeşmelerin korunup kollanmasına, bugün her zamankinden daha çok gereksinim var. Çünkü, giderek belirginleşen kuraklık tehlikesi, biz canlı varlıkların geleceğini tehdit etmeye başlamıştır.

   

Su ve su kaynaklarını gerektiği gibi koruyabilmek için susuz yaşamanın ne demek olduğunu bilmemiz gerekir. Bu gerçekten hareketle, suyu ve susuzluğu tanıdığımız ölçüde, onu koruma ve kollama isteğimiz güçlenecektir. Çünkü, tam olarak tanınmayan, kabüllenilmeyen bir nesnenin, ne sevilmesi, ne korunması, ne de sahiplenilmesi mümkündür.

Alın size, Kemerli Çeşme’nin yapılış hikayesi. Baştan sona her şey bu şekilde gelişip sonuçlandı ve hiç beklemediğim bir anda yaşadığım elim bir olay bende, su kadar kıymetli ve anlamlı bir yaşam iksirini, köyümüzün o bölgesine götürüp çeşme şeklinde tüm insanların kullanımına sunma fikrinin oluşmasına neden oldu.

Muhterem Köşektaşlılar, su kaynaklarının kıymetini bilin; koruyun, kollayın, yaşatın. Su gibi aziz olun! Allah’a emanet olun! İbrahim Özsoy.

*Bilgiler ve bireşim: Lütfullah Çetin


Kitap Tanıtım Köşesi


𝐀𝐍𝐀𝐃𝐎𝐋𝐔’𝐃𝐀 𝐃Ö𝐑𝐓 𝐁İ𝐍 𝐘𝐈𝐋𝐈 𝐘𝐀Ş𝐀𝐘𝐀𝐍𝐋𝐀𝐑
Hüseyin SEYFİ

Köşektaşlı öğretmen Hüseyin Seyfi’nin yazdığı "Anadolu'da Dört Bin Yılı Yaşayanlar" adlı kitap, Anadolu'nun binlerce yıllık geçmişi ile yakın tarihi arasındaki sürekliliği ve şaşırtıcı benzerlikleri inceleyen bir sosyolojik çalışma.

Kitap, yazarın kişisel gözlem ve deneyimleri üzerinden ilerleyerek, Anadolu insanına özgü sosyal, ekonomik ve kültürel hayatta değişen ve değişmeyen unsurları araştırıyor.

Kitabın İçeriği ve Yaklaşımı

Öğretmen Hüseyin Seyfi, binlerce yıllık bir zaman diliminde Anadolu'da yaşamın ne kadar değiştiğini ve neyin değişmeden kaldığını sorguluyor.

Kısaca Ana Konular:

Zamansal Süreklilik: Çalışma, uzak geçmiş ile 50-60 yıl öncesine kadar olan yakın geçmiş arasına sosyolojik bir ayna tutuyor.

Değişim ve Değişmezlik: Bin yıllar içinde sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamda gerçekleşen değişimler ile köklü bir şekilde devam eden gelenek ve alışkanlıklar karşılaştırılıyor.

Anadolu İnsanının Portresi: Öğretmen Hüseyin Seyfi, bu kadim coğrafyada yaşamış ve yaşamakta olan insanların deneyimleri, mücadeleleri ve hayata bakışları üzerinden bir anlatı sunuyor.

Kitabı Edinebilme Seçenekleri:
Kitap, Türkiye'deki ve Almanya’daki kitapçılarda ve yayınevi sitelerinde satılmakta.

amazon.com.tr: Kitabın listelendiği sayfada fiyat 75,00 TL olarak görünmekte.

hepsiburda.com: "Grafiker Yayınları Anadolu'da Dört Bin Yıl Yaşayanlar" başlığıyla satışa sunulmuş.

ekinkitap.com: Sitede 82,00 TL fiyatla listelenmiş.

kolnkutuphane.de: Avrupa’da yaşayanlar kitabı, Köln Kütüphane’den, 9,06 Euro karşılığında edinebilirler.

📚 Kitap ve Yazar Hakkında Temel Bilgiler
· Yazar: Hüseyin Seyfi
· Yayıncı: Grafiker Yayınları
· İlk Basım Tarihi: 1 Aralık 2016
· Sayfa Sayısı: 228
· ISBN: 978-6059247436

Hüseyin Seyfi, 1953 Köşektaş doğumludur. İktisat fakültesi kamu yönetimi bölümünü bitirmiş, öğretmenlik ve turizm gibi görevlerde çalışmıştır. Yerel gazete ve dergilerde yazıları yayımlanmış, "Gün Sürüyor Yıldızlar" adlı bir şiir kitabı bulunmaktadır. Halen Avanos'ta yaşamaktadır.



kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası