Bugünkü güvenilir kayıtlara bakılacak olursa, İbni Batuta, Marco Polo'dan çok daha uzak diyarlara gitmiş, Odysseus'tan çok daha uzun yolculuklar yapmış ve günümüze, çağının tüm Avrupalılarından çok daha fazla bilgi ve belge aktarımı sağlamış.
1304 yılında Tanca'da doğan ve bir hukukçu olan İbni Batuta, ilk kez, henüz yirmi bir yaşında iken, hacca gitmek üzere, Mekke’ye doğru yola çıkmış. Dini bir görevi yerine getirmek adına tasarladığı bu yolculuk, yaklaşık otuz yıl süren ve onu yüz yirmi bin km’den daha uzun bir yolculuğa götüren bir maceranın başlangıcı olmuş:
Kuzey Afrika, Mısır, Suriye, Arabistan, İran, Doğu Afrika, Anadolu, Orta Asya, Hindistan, Çin ve hatta, Hazar Denizi'nin kuzeyinden Aral Gölü'ne, İdil Nehri'nden Kama ve Sibir'in batısına kadar uzanan geniş bir alana yayılmış olan Altın Orda bozkırlarını kat etmiş. Hint Okyanusu'na yelken açmış, çöller ve dağlar aşarak, Sri Lanka’nın güneybatısındaki Maldivler, Güney Doğu Asya’daki Sumatra ve bugünkü Pekin'in sınırlarına kadar ulaşmış. Yaptığı bu yolculuk onu, modern öncesi dünyanın en fazla seyahat eden, en fazla yöre dolaşan seyyahı yapmış.
İbni Batuta, seyahatini sadece bir gezgin olarak değil, aynı zamanda bir alim, bir hakim olarak da gerçekleştirmiş:
İslam hukuku eğitimi almış, sık sık yabancı mahkemelerde görev yapmış. Afrika ve Orta Doğu'da erk sahibi sultanların güvenini kazanmış, Delhi'de kadılık, uzak Maldivler'de danışmanlık yapmış.
İbni Batuta, sadece görmek için değil, bağlantı kurmak, ziyaret ettiği yerlerin sosyal ve siyasi dokusuyla özdeşleşmek için de seyahat etmiş:
Fes'de âlim İbn Cüzey'e yazdırdığı büyük eseri Rıhle (“Yolculuk”), bir seyahatnameden çok daha fazla yankı uyandırmış; bölgelerin, ülkelerin, halkların, kültürlerin XIV. yüzyıl dünyasına ışık tutan ayrıntılı bir kayıt özelliği taşımış.
İbni Batuta bu eserinde, Mali Sultanı'nın zenginliğinden tutun, Şam'daki ilmi tartışmalara, okyanuslarda seyreden Çin gemilerinden tutun, bozkır göçebelerinin adetlerine varana dek, çok şey anlatmış.
Yazıları hem bir hukukçunun gözüyle hem de bir gezginin merakıyla dolu olan yazar, kültürlerin renkliliğini, farklılığını, çeşitliliğini tüm ayrıntılarıyla belgelemiş.
İbni Batuta, yaşadığı yüzyılda, İtalyan Francesco Petrarch ve İngiliz Geoffrey Chaucer gibi şair ve filozoflarla çağdaşmıştı. Onlar Avrupa hümanizminin ve edebiyatının köklerini şekillendirirken, İbni Batuta Afrika ile Asya'nın özdeşleşmiş dünyalarını kayıt altına almış. Petrarch ile Chaucer Batı'da yaygın olarak okunurken, İbni Batuta Doğu’da bir dipnot olarak kalmış.
İbni Batuta’nın XIX. yüzyıla kadar Arap dünyası dışında çok az bilinen çalışmaları uzun süre Christoph Kolomb, Ferdinand Macellan ve Marco Polo gibi Avrupalı kaşiflerin gölgesinde kalmış. Batılı tarihçiler çoğu zaman keşifleri Avrupalıların gemileriyle başlamış gibi yansıtmış, onlardan yüzyıllar öncesine dayanan seyahat ve bilgi kaynaklarını, muhtemelen kasıtlı bir şekilde, göz ardı etmişler.
İbni Batuta’nın Batılılar tarafından göz ardı edilmesi, sadece bir kişinin serüvenlerinin yok sayılması değil, tarihin çarpıtılmasıdır:
İşin gerçeği, Christoph Kolomb'un, keşif için değil, talan ve yağma için Atlantik'i geçmesinden çok önce, yegane amacı, Hindistan'a deniz yoluyla ulaşarak, Osmanlı ve İran'ın ticari üstünlüklerine son vermek ve böylece yeni bir küresel ticaret rotası oluşturmak olan Vasco da Gama'nın Ümit Burnu'nu geçmesinden çok önce, hiçbir çıkar gözetmeden, salt meraktan ve bilgi açlığından, bilinmeyene doğru yola çıkan, rotasız seyyahlar da varmış. İbni Batuta bugün bize, cesaretin, maceracılığın, merakın tek bir medeniyete ait olmadığını hatırlatıyor! Sonuç itibarıyla, macera ruhu, bilgiye duyulan açlık, okyanusları ve çölleri aşma cesareti, kuşkusuz tüm bunlar, sadece birkaç kişi ya da medeniyete değil, gelmiş geçmiş ve var olan insanların tümüne aittir!
Bilgi: İbni Batuta, kısmen Encyclopedia Britannica’dan edinilmiş bilgiler ışığında yazılmış bir tanımlamadır!
kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası