Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam446
Toplam Ziyaret811322
İskenderiyeli Hypatia

 Aydınlıkla Karanlık Arasında

Agora, bilim ve felsefenin dünyayı ne denli ileriye taşıdığını, dinin, din çatışmalarının dünyayı ne denli geriye, karanlığa götürdüğünü kanıtlıyor.

Agora

M.S. 4. yüzyılda ölüm, korku, yıkım, din çatışmalarının dorukta olduğu bir zamanda bilim ve felsefeyle uğraşan fizikçi Hypatia’nın savaşımı etkileyici bir anlatımla karşımızda. 

Alejandro Amenábar’la Mateo Gil’in özgün senaryosundan yola çıkılan tarihi dram, M.S. 391’de Roma İmparatorluğu çökerken Mısır eyaletindeki İskenderiye Feneri ve dünyanın en büyük kitaplığı İskenderiye Kitaplığı parlak dönemini yaşıyordu. Kitaplık hem kültürü hem de dini simgeliyordu.

Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olan İskenderiye’de İskenderiye Müzesi’nin yöneticisi Theon’un kızı filozof, astronom, fizikçi Hypatia öğrencilerine Platon’un öğretilerini aktarır. İmparatorluk ikiye bölününce Parabolani keşişleri Hristiyanların ahlak polisi  olurlar. Dini ve sosyal kargaşa gittikçe yoğunlaşmaya başlar, Hypatia Antik Dünya’nın  bilgeliğini korumak amacıyla büyük savaşım verir.

Hristiyanlar Yahudi mahallesini basarlar, Yahudiler İskenderiye’den sürülürler. Felsefeye ve bilime inandığını açıklayan Hypatia dinsizlik, büyücülük ve cadılıkla suçlanır. Sürgünlerin, din çatışmalarının, önyargının sürdüğü bir dönemde felsefeye ve bilime inanan yürekli bir bilim kadınının çarpıcı öyküsü günümüz gerçekleriylede birebir örtüşüyor.

İskenderiye kentini yeniden yaratırken yönetmen Amenabar, On Emir (1956),  Ben-Hur (1959), Firavun (1966) filmlerinden yararlanmış. Yedi Goya ödüllü, 2009 Cannes  Film Festivali’nin açılış filmi bilim ve felsefenin dünyayı ne denli ileriye taşıdığını, dinin, din çatışmalarının dünyayı ne denli geriye, karanlığa götürdüğünü kanıtlıyor.

Agora

Yönetmen: Alejandro Amenábar

Oyuncular: Rachel Weisz, Max Minghella, Oscar Isaac, Michael Lonsdale, Rupert Evans, Ashraf Barhom, Sami Samir/ 121 dakika, As Sanat.

İsteyenler buraya tıklayarak Agora filmini izleyebilirler.

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası


Anasayfa

www.kosektas.net

The Partisan l Leonard Cohen

Leonard Cohen'in "The Partisan" adlı marşı, İkinci Dünya Savaşı'nda özgürlük ve hayatta kalma mücadelesi veren bir direnişçinin öyküsünü anlatıyor.

kosektas.net

THE PARTISAN



Edebi duyarlılığı ile kırk yıl boyunca popüler müziğin en etkili ve beğenilen isimlerinden biri olan Leonard Cohen hayatını 82 yaşında kaybetti.
Yaratıcılığı, içgörüsü ve dürüstlüğüyle rakipsiz olan Leonard Cohen, sesi çok özlenecek gerçek bir vizyonerdi. Geride, gelecek nesillere içgörü, ilham ve şifa getirecek bir eser mirası bıraktı.

Robert Kory

LEONARD COHEN

Leonard Cohen'in seslendirdiği "The Partisan" adlı marş, aslen II. Dünya Savaşı'ndaki Fransız Direnişi'nin (Résistance) bir marşıdır. Leonard Cohen sözlerini kendisi yazmamış olsa da, ölümüne yakın yıllarda, onu "direnişin sembolü" olarak tanımlamıştır. Böylece marş, sadece geçmişe değil, her türlü zulüm ve baskıya karşı gösterilen onurlu direnişe dair evrensel bir mesaj taşımaktadır.

Leonard Cohen'in sürümü, 1943'te direniş lideri Emmanuel d'Astier de La Vigerie ile Rus asıllı şarkıcı Anna Marly tarafından "La Complainte du partisan" (Partizanın Şikayeti) adıyla yaratılan Fransızca bir marşa dayanır. Marş, savaş sırasında özgürlük için savaşan direnişçilere ilham kaynağı olur.

Leonard Cohen, bu marşı 1969 albümü Songs from a Room'da, Hy Zaret'in İngilizce uyarlamasını temel alarak kaydeder ve küresel çapta yayar.

Marş, birinci ağızdan, her şeyini kaybetmiş ancak mücadeleye devam eden bir direnişçinin yaşama bakış açısını dizelerle anlatır:

• Direnişçi, kimliğini (sık sık isim değiştirerek) ve ailesini (eşini ve çocuklarını kaybederek ) feda etmiştir.

• Sabah üç yoldaş birlikte direnirken, akşama sadece kendisi kalmıştır. Onlara yardım eden yaşlı bir kadın, askerler geldiğinde, "sır vermeden" ölmüştür.

• Direnişçiler için "sınırlar bir hapishanedir", ancak mezarlarının üzerinden esen rüzgarla birlikte özgürlüğe kavuşacaklarına ve "gölgelerden yeniden peyda olacaklarına" inanırlar.

Leonard Cohen marşı İngilizce ve Fransızca karışık söyler. Fransızca kısımlar hikayeyi daha da somutlaştırır: işgalcilerden "Almanlar" (Les Allemands) diye bahsedilir ve direnişçi "bütün Fransa'ya sahip olduğunu" söyleyerek ulusal dayanışmaya vurgu yapar.

Fransızca metin ile Cohen'in söylediği İngilizce uyarlama arasında önemli bir felsefi fark vardır:

Fransızca Aslı: "Nous rentrerons dans l'ombre" – "Gölgelere geri döneceğiz" anlamına geliyor. Direnişçilerin, direniş sonrasında, adsız kahramanlar olarak hayatlarına dönmeye hazır olduklarını anlatır.

İngilizce Uyarlama (Cohen Versiyonu): "Then we'll come from the shadows" – "Sonra gölgelerden geleceğiz". Bu ifade, zaferin ardından onurlu bir şekilde peyda olmayı ima eder.

Leonard Cohen'in "The Partisan"ı, II. Dünya Savaşı direnişinin somut acılarını (kayıp, işkence, zulüm, hapis duygusu) evrensel bir onur, fedakarlık ve umut mesajına dönüştürür. Leonard Cohen bu tarihi marşı, kişisel yorumuyla zenginleştirerek, onu her dönem ve her koşul için geçerli bir "direniş sembolü" haline getirmiştir.

Eğer Cohen'in müziğindeki bu derin tarihsel ve etiksel duyarlılık ilginizi çekiyorsa, "Story of Isaac" veya "Dance Me to the End of Love" adlı şarkılarını da dinleyebilirsiniz.

Bilgi: Aşağıya listelenmiş sayfalardan edinilmiş bilgiler ışığında yazılmış bir tanımlamadır. kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

en.wikipedia.org l foncequence.net l equivocality.com l genius.com l americansongwriter.com l whiteboardjournal.com l latimes.com


The Partisan l Türkçe Çeviri
Kaynak

When they poured across the border
Sınıra dayandıklarında
I was cautioned to surrender,
Teslim olmamı istediler
this I could not do;
Bu yapamayacağım bir şeydi
I took my gun and vanished.
Silahımı aldım ve kayıplara karıştım
I have changed my name so often,
Çok sık isim değiştirdim
I've lost my wife and children
Karımı ve çocuklarımı kaybettim
but I have many friends,
Ancak bir çok dostum var
and some of them are with me.
Bazıları burda benimle

An old woman gave us shelter,
Yaşlı bir kadın bize sığınak sağladı
kept us hidden in the garret,
bizi tavan arasında sakladı
then the soldiers came;
Derken askerler geldi
she died without a whisper.
Fısıltısız öldü

There were three of us this morning
Bu sabah üç kişiydik
I'm the only one this evening
Akşama tek kalan benim
but I must go on;
Fakat devam etmeliyim
the frontiers are my prison.
Sınırlar benim hapisanem

Oh, the wind, the wind is blowing,
Rüzgar; rüzgar esiyor
through the graves the wind is blowing,
Mezarlıklardan rüzgar esiyor
freedom soon will come;
Özgürlük yakında gelecek
then we'll come from the shadows.
O zaman bizde gölgelerden geleceğiz

Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası'nda yer alan metin, resim, fotograf gibi tüm içeriklerin hakları asıl sahiplerine aittir! Söz konusu bu içerikler, sahiplerinin rızası olmadan, matbu ya da dijital, başka ortamlarda kullanılamaz!

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası


www.kosektas.net|İletişim: kosektas@kosektas.com| Son Güncelleme: 10 Aralık 2025
Yerkürenin kuzey yarısında, ekvator ile kuzey kutbu arasındaki bölgelerde havaların Nisan ve Mayıs aylarından itibaren ısınmaya başladığını nereden bildikleri şaşırtıcı, hatta bir mucize olan leylekler, sıcak yaz aylarını geçirmek için, soğuk kış aylarını geçirdikleri ülkelerden geri dönerler, beş – altı ay gibi uzun bir süre bizim köyde kalırlardı. Altı - yedi ay gibi uzun bir zaman sonra, o kadar uzak mesafeleri katedip bizim köye gelen leylekler, sanki pusulaları varmış gibi, hedefi hiç şaşırmadan, Süllü amcanın tuvaletinin üzerindeki daha tam anlamıyla hazır olmayan yuvaya konarlar, gagalarını tüylerine gömerler, tüylerini kabartıp gerneştikten sonra, huzur içinde uykuya dalarlardı.
18.03.2012
Son günlerde sitemizde Çanakkale Savaşları’yla ilgili tartışma yazılarını ilgiyle izliyorum. 18 Mart tarihi yaklaştıkça konunun daha da güncelleşeceğini düşünüyorum. 18 Mart savaşın başlangıcı olarak kabul edilir, öyle bilinir. Oysa İngiliz birlikleri 19 Şubat 1915 tarihinden itibaren Settülbahir ve Kumkale mevkilerini bir ay boyunca bombaladı. Çanakkale Savaşı’nı bir bütün olarak değerlendirecek olursak 19 Şubat’ı başlangıç olarak kabul etmemiz gerekiyor.
17.03.2012
 2 
Şiir Tanıtım Köşesi


Resim sanatçısı Özgür Yalım tarafından çizilmiş olan "Yaşamın Katli" isimli bu başyapıt resim severleri, insan doğasının karanlık yönleri üzerinde düşünmeye teşvik eder!
kosektas.net

Ateş ve Buz
Robert Frost

"Kimi der, dünya ateşle son bulacak
Kimi - buzdağına dönecek.
Arzuyu tattığım kadar,
Aklım ateşten yana olanlara kanar.
Ama iki kez son bulacaksa eğer,
Nefret hakkında yeterince bilgim var
Donarak batmak daha görkemli olacak,
Nefret ancak böyle son bulacak."

"Ateş ve Buz", XX. yüzyılın en ünlü Amerikan şairlerinden biri olan "Robert Frost"un bir şiiridir. 1920'de yayınlanan bu kısa ama etkileyici şiir arzu, nefret ve onlarla birlikte insanların yok oluş temalarını işliyor. "Robert Frost", son derece canlı ve özlü bir dil kullanarak dünyanın sonuna dair düşündürücü bir bakış açısı sunuyor.

Şiirin aslı dokuz dizeden oluşuyor, yani az kelimeyle çok şey söylüyor. İlk iki satırda "Robert Frost", "arzu" ve "nefret" kavramlarını dünyanın sonunun potansiyel nedenleri olarak düşünüyor. Ateşi, insanlığı yutabilecek tutkulu ve tüketen bir  istenç olan arzuyu temsil eden bir güç olarak sunuyor. Tersine, buzun insanlığı dondurup kontrol edebilecek soğuk ve yıkıcı bir duygu olan nefreti simgelediğini tasvir ediyor.

"Robert Frost", bu iki yıkıcı gücün potansiyel sonuçlarını tartışıyor. Ateşin yıkıcı gücünün hızlı ve hararetli bir yok oluşa yol açabileceğini, burada arzu yoğunluğunun teşvik görevi gördüğünü öne sürüyor. Öte yandan buzun kademeli ve amansız tahribatı, nefretin derin ve her şeyi tüketen doğasını temsil ediyor.

Son satırda "Robert Frost", gözlemlerini yansıtıyor ve hem ateşin hem de buzun dünyayı yok etme kapasitesine sahip olmasına rağmen, ateşle ilişkilendirilen arzunun daha tehlikeli olabileceğine ve muhtemelen yıkımın nedeni olabileceğine inandığını ifade ediyor.

Genel olarak, "Ateş ve Buz" insanlığın kendi kendini yok etme potansiyeline dair karanlık ve karamsar bir bakış açısı sergiliyor ve okuyucuları arzunun ve nefretin doğası ve bunların sonuçları hakkında düşünmeye bırakıyor.

"Ateş ve Buz" kısa ve açık bir dil kullanarak derin insani duyguları derinlemesine inceleyen, çok beğenilen bir şiir. "Robert Frost"un "arzu" ve "nefreti" temsil etmek için temel imgeleri ("ateş" ve "buz") kullanması şiire bir evrensellik duygusu getirerek okuyucuların kendi deneyimleriyle kişisel bağlantılar kurmasına olanak tanıyor.

Şiirin kısalığı da etkisini artırıyor. "Robert Frost", sadece dokuz satırda insanlığın potansiyel yıkımını özetliyor ve okuyucular üzerinde kalıcı bir izlenim bırakıyor. Şiirin özlü yapısı duygusal yoğunluğunu arttırıyor, çünkü her kelime anlam taşıyor ve genel temaya ve mesaja katkıda bulunuyor.

Üstelik ateş ve buzun yıkıcı güçleri arasındaki karşıtlık, okuyucuları arzu ve nefretle kendi deneyimleri üzerinde düşünmeye sevk ediyor. "Robert Frost"un bu duyguları keşfetmesi, kontrolsüz tutku ve kalıcı düşmanlığın tehlikelerine karşı bir uyarı görevi görüyor.

Dahası, "Robert Frost"un "Ama iki kez yok olacaksa eğer l Nefret hakkında yeterince bilgim var l Donarak batmak daha görkemli olacak l Nefret ancak böyle son bulacak" şeklindeki son cümlesinin muğlak doğası, daha derin bir yoruma davet ediyor. Bu, "Robert Frost"un hem arzunun hem de nefretin dünyayı yok etme potansiyeline sahip olduğunu düşündüğünü, ancak nefretin yıkıcı gücünü kabul edecek kadar iyi anladığını gösteriyor.

“Ateş ve Buz", az sözle çok şey anlatması, arzu ile nefretin derinlemesine araştırılması, okuyucuları insan doğasının karanlık yönleri üzerinde düşünmeye teşvik etmesi bakımından, güçlü ve düşündürücü bir şiir.

Kaynak: Literature English

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası